Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Pişmanlıktan Yararlanmanın Şartları – Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu Kararı E: 1991/420

Pişmanlıktan Yararlanmanın Şartları

T.C.

DANIŞTAY

VERGİ DAVA DAİRELERİ GENEL KURULU

Esas No: 1991/420

Karar No: 1992/322

Tarihi: 02-10-1992

Özet : Pişmanlıktan yararlanabilmek için, ceza gerektiren eylemin yükümlü tarafından bildirilmesinden önce, vergi idaresince saptanmamış olması gerektiği hakkında.

İstemin Özeti: Katma Değer Vergisi beyannamesini yasal sürenin geçmesinden sonra matrahsız olarak ve pişmanlık istemiyle veren ancak, bu istemi kabul edilmeyen yükümlü adına takdir komisyonu kararına dayanılarak Aralık 1987 ayı için salınan kaçakçılık cezalı dahili tevkifat, Vergi Mahkemesince kaldırılmıştır.

Vergi Dairesi Müdürlüğünün temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Yedinci Dairesinin verdiği K. 1990/1638 sayılı kararda; Vergi Usul Kanunu‘nun 371 inci maddesinde pişmanlık hükümlerinden yararlanılabilmesi için iki koşul öngörüldüğü, bunların, kanuna aykırı eylemin kendiliğinden haber verilmiş ve haber verme tarihinden önce vergi incelemesine başlanmamış olmasından ibaret bulunduğu, yükümlülerin beyana çağrıldığı durumlarda kendiliğinden haber verme koşulunun gerçekleşmemiş sayılacağı, dolayısıyla bu gibi olaylarda incelemeye başlanmış olup olmadığının araştırılmasına gerek kalmayacağı, olayda ise yükümlünün herhangi bir beyana çağrı yazısı almadan beyannamesini verdiğini ileri sürdüğü, bu nedenle öncelikle beyana çağrı yazısının tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği belirtilerek, bu yazının tebliği ve tarhiyata neden olan dairelerin satılıp satılmadığı noktaları araştırıldıktan sonra yeniden karar verilmek üzere Vergi Mahkemesi kararı bozulmuştur.

Bozma kararı üzerine İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, K. 1990/2552 sayılı kararıyla; beyana çağrı yazısının incelemeye başlandığını değil başlanabileceğini gösteren bir yazı olduğu, Vergi Usul Kanunu’nun vergi incelemesine ilişkin 134, 138 ve 139 uncu maddelerinde yapılan düzenlemenin, bu sonuca varılmasını zorunlu kıldığı, olayda beyannamenin beyana çağrı yazısı alınmadan verildiğinden yasaya uygun olarak başlanmış bir vergi incelemesinin varlığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir.

Iskar Kararı, Vergi Dairesi Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiştir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi: Semra KAYIR

Danıştay Savcısı: Gülşen MUTLU

Düşüncesi: Davacının pişmanlık talebi kabul edilmeyerek re’sen takdir yoluyla salınan Katma Değer Vergisi üzerinden kaçakçılık cezalı olarak yapılan dahili tevkifatı terkin eden Vergi Mahkemesi kararını; yükümlüye beyana çağrı yazısı tebliğ olunduktan sonra beyanda bulunulduğuna göre kendiliğinden haber verme koşulu gerçekleşmediğinden pişmanlık hükümlerinden yararlanılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle Danıştay Yedinci Dairesince bozulma üzerine Vergi Mahkemesince verilen ısrar kararının bozulması istenmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 371 inci maddesinde hileli vergi suçu, kaçakçılık ve kusur mahiyetindeki kanuna aykırı hareketlerini kendiliğinden dilekçe ile haber veren yükümlülere aynı maddede dört bent halinde yazılı kayıt ve şartlarla hileli vergi suçu cezası hükmolunmayacağı ve kaçakçılık ile kusur cezaları kesilmeyeceği hükme bağlanmıştır.

Uyuşmazlıkta, vergi dairesince beyanname vermeme sebebi sorulunca yükümlü pişmanlık dilekçesiyle beyannamesini vermiş bulunmaktadır.

İdarece bu yazının yazılmasıyla 213 sayılı Vergi Usul Yasası’nın 134 üncü maddesinde belirtildiği şekilde incelemeye başlandığından söz edilemeyeceği için yükümlünün anılan Kanunun 371 inci maddesine uygun olarak beyanda bulunduğunun kabulü zorunludur.

Bu bakımdan yükümlünün pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmayarak başka neden olmadan re’sen takdir yoluna gidilerek tarhedilen Katma Değer Vergisi üzerinden yapılan kaçakçılık cezalı dahili tevfikatı terkin eden Vergi Mahkemesi kararında isabetsizlik bulunmadığından temyiz isteminin reddiyle kararın onanması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulunca, Kıdemli Tetkik Hakimi Semra KAYIR’ın yazılı ve sözlü açıkmalarından sonra dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Pişmanlık ve Islah” başlıklı 371 inci maddesinde, beyana dayanan vergilerde kaçakçılık ağır kusur ve kusur mahiyetindeki kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber veren mükelleflere maddenin izleyen fıkralarında yazılı kayıt ve koşullarla bu cezaların kesilmemesi kabul edilmiştir.

Maddedeki bu düzenleme karşısında, bir mükellefin 371 inci maddeden yararlandırılabilmesi için ceza gerektiren eylemin, mükellef tarafından dilekçe ile bildirilmesinden önce vergi idaresi tarafından herhangi bir şekilde saptanmamış olması gerekmektedir.

Beyannamenin süresinde verilmediğini saptayan vergi idaresince yükümlülerin beyana çağrılması üzerine verilen beyannamelerin, kendiliğinden verilmiş beyannameler olarak kabulü olanaksızdır. Bu gibi durumlarda artık vergi incelemesine başlanıp başlanmadığı noktasının araştırılması da gereksizdir. Ancak, olayda Vergi Dairesi Müdürlüğünce, beyana çağrı yazısının postaya verildiği ileri sürülmekle birlikte bu yazının yükümlüye tebliğ edildiği belgelenmemektedir. Bu durum karşısında, herhangi bir çağrı yazısı almadan pişmanlıkla beyanname verdiğini ileri süren yükümlü hakkında takdire başvurulmasını haklı kılan bir neden bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bu nedenlerle ısrar kararı sonucu itibariyle yasaya uygun düştüğünden temyiz isteminin reddine, 2.10.1992 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 371 inci maddesinin ilk fıkrasında, vergi cezası gerektiren eylemini kendiliğinden dilekçe ile ilgili makamlara bildirenler hakkında söz konusu cezaların kesilmemesi öngörüldükten sonra maddenin (1) ve (2) işaretli bentlerinde hangi hallerde eylemin kendiliğinden haber verilmiş sayılmayacağı da ayrıca düzenlenmiştir. Maddenin bu iki bendinde yazılı durumlar bulunmadıkça, ilgililerin 371 inci maddenin sağladığı olanaktan yararlandırılması gerekir.

Beyana çağrı yazısının yükümlüye tebliğ edilmiş olup olmaması bu sonucu etkilemeyeceğinden, ısrar kararına karşı yapılan temyiz isteminin bu hukuksal nedenlerle reddi gerektiği görüşünde olduğumuzdan, karara sadece gerekçe yönünden katılmıyoruz.

Exit mobile version