Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

4960 Sayılı Kanun Veto

4960 Sayılı Kanun Veto

Tarih : 15.08.2003
Konu  : 4960 sayılı kanun

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER tarafından yayımlanması uygun bulunmayan, 4960 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”, Anayasa’nın 175. maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na geri gönderilmiştir.

Söz konusu Yasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na gönderilme gerekçeleri ilişikte sunulmaktadır :

T.C.

CUMHURBAŞKANLIĞI

SAYI : B.01.0.KKB.01-18/A-9-2003-1028 15 / 08 / 2003

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

İLGİ: 01.08.2003 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-1497/5945 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 29.07.2003 gününde kabul edilen 4960 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” incelenmiştir:

İncelenen 4960 sayılı Yasa’nın 2. maddesiyle, Anayasa’nın 170. maddesi başlığı ile birlikte değiştirilmiş; maddenin üçüncü fıkrasında, 31.12.1981 gününden önce bilim ve fen yönünden orman niteliğini tümüyle yitirmiş ve orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin idaresi, satışı, satış esas ve usulleri ve satış gelirinden orman köylülerinin kalkındırılmalarının desteklenmesi ile ağaçlandırma ve erozyon kontrolü amacıyla ayrılacak payın belirlenmesinin yasayla düzenleneceği; orman köyleri sınırları içinde kalan yerlerin satışında, kullanıcısı orman köylüsüne öncelik tanınacağı belirtilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce daha önce 04.04.2003 gününde kabul edilen 4841 sayılı Yasa ile Anayasa’nın 170. maddesinde yapılan değişiklikte, 31.12.1981 gününden önce bilim ve fen yönünden orman niteliğini tümüyle yitirmiş ve orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin “devri, tahsisi, terki, kiraya verilmesi, üzerinde sınırlı ayni hak tesisi ve satışı”nın yasayla düzenleneceği belirtilmişken, incelenen 4960 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte, diğer hukuksal tasarruflar metinden çıkarılmış, söz konusu yerlerin “satışı”na ilişkin yetki korunmuş, bunun yanında bu yerlerin “idaresi”nin de yasayla düzenleneceği vurgulanmıştır.

Bu nedenle, 4841 sayılı Yasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için geri gönderilmesine ilişkin kimi gerekçelerin geçerliliğini koruduğu görülmektedir.

1- Ormanın genel tanımı bulunmakla birlikte hukuksal yönden ormanı tanımlamak oldukça güçtür. Ağaç bulunan her yere hukuksal yönden orman denilemeyeceği gibi, üzerinde ağaç bulunmayan kimi alanların orman kapsamına girmesi olanaklıdır.

Ormanın tanımlanmasındaki bu güçlük, ülkeleri “orman rejimi”ni belirleyerek, kimi alanları bu rejime bağlı kılmaya yönlendirmiştir. Ormanların sağladığı çeşitli ve önemli yararlar, bunların korunmasının, işletilmesinin ve ürünlerinden yararlanılmasının özel biçimde düzenlenmesini gerektirmiştir.

Ormanlara ilişkin hukuksal rejim düzenlenirken kural olarak, çok önemli doğa hazinesi ve ülke kaynağı olan ormanların “korunması ve sürekliliğinin sağlanması” için “devlet elinde bulunması” ve “devletçe idaresi ve işletilmesi” ilkelerinden esinlenilmektedir.

Ormancılığın uygar dünyadaki ekonomik, tarımsal, endüstriyel, toplumsal ve kültürel önemini kavramış olan Cumhuriyet döneminde ormancılığın hukuksal ve teknik esasları belirlenerek, ülkenin bu temel sorununa bilimsel yöntemler kullanılarak ve yurt gerçekleri gözetilerek yaklaşılmıştır.

Ülkemizde, yukarıda belirtilen ilkelere uygun ilk orman rejimi, 08.02.1937’de kabul edilen 3116 sayılı Orman Yasası ile düzenlenmiştir. Daha sonra, 31.08.1956 günlü, 6831 sayılı Orman Yasası çıkarılmıştır. Bu Yasa’da da, uygar dünya orman rejiminde bulunması gereken ilkelere uygun düzenlemelere yer verilmiştir.

1961 Anayasası ile, ormanların korunması ve sürekliliğinin sağlanması için mülkiyetinin ve idaresinin/işletmeciliğinin devlet elinde bulunması ilkesi, anayasal kurala dönüştürülerek, orman hukukunun temel ilkeleri durumuna getirilmiştir. 1982 Anayasası’nda da bu ilkeler korunmuştur.

2- İnsanlığın geleceği yönünden, çağdaş ülkelerde, “süreklilik” ilkesi ormancılık alanında benimsenen ve ormanların hukuksal düzenini oluşturan genel ilke olarak benimsenmiştir.

Ormanlarda süreklilik ilkesi ile güdülen amaç, orman varlığının korunması, genişletilmesi ve geliştirilmesinin sağlanmasıdır. Kuşkusuz, insanlığın yararı gözetilerek ormanlardan olanaklar ölçüsünde yararlanılmalı, ancak, bu yararlanma orman varlığına zarar verecek boyuta ulaşmamalıdır.

Ormanlarda süreklilik ilkesi, insanlığın ve ulusal ekonominin yararı için ormanların kuşaktan kuşağa kutsal bir değer olarak devredilmesini gerektirmektedir.

Ormanlarda süreklilik ilkesinin gerçekleşmesi devletin denetim ve gözetimi ile olanaklıdır. 1961 Anayasası’nın 37. ve 131. maddelerindeki düzenlemeler, Anayasa Koyucu’nun bu ilkeyi benimsediğinin açık göstergesidir.

1982 Anayasası’nda da, 1961 Anayasası’nda ormancılık konusunda getirilen ilkelere genel çizgileriyle bağlı kalınmıştır. Ormanlarda süreklilik ilkesi yönünden 1982 Anayasası’nın 169. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları, orman suçlarının affıyla ilgili düzenleme dışında, 1961 Anayasası’nın 131. maddesindeki kuralların yinelenmesi niteliğindedir.

Yine 1982 Anayasası’nın 169. maddesinin dördüncü fıkrasında, “orman sınırlarının daraltılamayacağı”belirtildikten sonra bu genel kuralın ayrıklıklarına da yer verilmiştir. “Orman dışına çıkarma” olanağı sağlayan bu ayrık düzenlemeler, halkı orman suçu işlemeye özendirdiği, orman suçu işleyenlerin ödüllendirildiği gibi savlarla, orman rejiminin en çok eleştirildiği alan olmuştur.

Anayasa Mahkemesi’nin 10.03.1966 günlü, E.1965/44, K.1966/14 sayılı kararında da,

“Ormanlar ulusal bir zenginliktir. Bunların çeşitli yönlerden yurdumuz için taşıdıkları büyük önem meydandadır. Ormanların sağladıkları birçok faydalar arasında erozyonu da önledikleri ve bu yüzden tarıma elverişli yurt topraklarının yok olmasına engel oldukları gözönünde tutulursa, ülkenin geleceği ve hatta varlığı ile ilgili bir servet oldukları söylenebilir. Şu halde ormanları korumak, yetiştirmek ve genişletmek, ihmali caiz olmayan bir Devlet ödevidir….”

denilerek, ormanlarda süreklilik ilkesinin önemi vurgulanmıştır.

3- Çağdaş ormancılık ilkeleri doğrultusunda bir orman rejiminin sağlıklı biçimde yürütülebilmesinin öncelikli koşulu, orman sayılan yerlerin sınırlarının belirlenmesi ve kadastrosunun yapılmasıdır.

Ülkemizde 1937 yılında çıkarılan 3116 sayılı Yasa’yla başlatılan ve beş yıl içinde sonuçlandırılması öngörülen kadastro çalışmaları henüz bitirilememiştir. Orman Genel Müdürlüğü’nün saptamalarına göre Türkiye’de, orman sayılan yerlerin % 76’sında orman kadastrosu çalışmaları yapılabilmiş, ancak, bu alanın yalnızca % 27’si tapuya tescil edilebilmiştir. Üstelik, kadastrosu yapılan alanlarda, uyuşmazlıkların doğması ve bunların çoğunun yargıya götürülmüş olması nedeniyle belirsizlikler sürmektedir.

Orman sayılan alanlar, uzun yıllardan bu yana yürütme erkini ellerinde bulunduranlarca siyasal amaçlarla kullanılmıştır. Sonuçta, ülkemizde kamu yararına uygun biçimde yönetilmesi zorunlu olan ormanlar, işgalcilerce gelişigüzel kullanılan alanlar olarak ortaya çıkmıştır. Son değişiklik ile de, gelir sağlanması amacıyla eylemli duruma anayasal düzeyde yasallık kazandırılmak istenilmektedir.

Orman niteliğini tümüyle kaybetmiş ve orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin satışı, sorumluların ödüllendirilmesi anlamı taşımaktadır. Bu durum, orman alanlarının yok edilmesini özendirecek ve yeni orman yıkımlarına neden olacaktır.

Bu tür özendirici düzenlemelerin yaptığı yıkımın örnekleri geçmişte yaşanmıştır. 1961 Anayasası’nın 131. maddesinde, 1255 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikle getirilen tarih sınırı 15.10.1961 iken, bu sınır 1982 Anayasası’nın 170. maddesi ile 31.12.1981 olarak kabul edilmiştir.

1974-1983 döneminde, Devlet ormanı sayılan yaklaşık 1,2 milyon dönüm alan, “orman niteliğini yitirdiği”, “tarım ve hayvancılık için yarar görüldüğü”, “otlak, kışlak ve yaylak durumuna geldiği” ya da “şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu” gerekçeleriyle orman rejimi dışına çıkarılmıştır.

Orman sınırları dışına çıkarma çalışmaları 1982 Anayasası döneminde de sürdürülmüş; Devlet ormanı sayılan araziler, 1984 ve 1985 yıllarında 224 bin ve 1986-2000 döneminde de 2,5 milyon dönüm daraltılmıştır.

1990’lı yıllarda yapılan “orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin hak sahibi orman köylülerine satılması” uygulamalarının yoksul orman köylülerinden çok ilgili yörelerdeki çıkarcılara yaradığı, aynı uygulamaların orman idareleri ile yöre halkı arasında yeni ve yoğun anlaşmazlıklara yol açtığı, bu gibi yerlerin, kaçak yapılaşmaya konu olduğu, bir kısmında mini kentler kurulduğu, çeşitli çıkar guruplarının yasa dışı kazanç sağlama yolu durumuna geldiği bilinmektedir.

İncelenen Yasa ile, orman sınırları dışına çıkarılmış yerlerin, kullanıcılarına öncelik verilerek de olsa satışının yapılabilecek olması, orman yağmasını artıracak, yağmalanan bu taşınmazlardaki kaçak yapılar için yeni “imar affı” umudu doğuracaktır.

Öte yandan, bir yerin bilim ve fen yönünden tam olarak orman niteliğini yitirmesi, toprak ve arazi yapısının bozulması ve o yerde bir daha orman yetiştirme olgusunun hiçbir biçimde kalmamış olmasını anlatmaktadır. Ülkemizde doğal yollardan bir yerin orman niteliğini yitirmesine rastlanmamıştır. Dolayısıyla, bir yerin orman niteliğini yitirmesi, insan eliyle ve kasıtlı olarak ormanların tahrip edilmesi ve bu alanların bu kişilerce işgali biçiminde gerçekleşmektedir.

Bu tür davranışlar, 6831 sayılı Orman Yasası’na göre suç oluşturan eylemlerdir. Yapılan yeni düzenlemeyle, orman niteliğini 31.12.1981 gününden önce yitirmiş alanların, bu duruma kasıtlı eylemleriyle neden olan kişilere satılması yolunun açılması ve işgalcilerin bu yerlerin yasal sahibi olabilmelerine olanak tanınması hukuk devleti ve adalet ilkesiyle bağdaştırılamaz.

Suç işleyerek ormandan yer elde etmiş kişi ya da kurumların bu yolla ödüllendirilmesi, ormana zarar vermeyen, yasalara ve Anayasa’ya saygılı yurttaşların Devlet’e, hukuka ve yasalara güvenini sarsacaktır.

Ayrıca, ormanlık alanların tahribine ve orman varlığının sona erdirilmesine yönelik eylemlere anayasal dayanak kazandırılması, işgale ve ormanların tahrip ve yağmasına süreklilik kazandıracaktır.

Hukuksal statü olarak orman alanı dışına çıkarılan yerlere sahip olanların ya da bu alanlara kurulacak konut ve sınai tesislerin, bu alanlara bitişik ormanlara verebilecekleri zararın nasıl önlenebileceği ise, ayrı bir sorun olarak önemini korumaktadır.

Yukarıda açıklanan gerekçelerle yayımlanması uygun görülmeyen 4960 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun”, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa’nın 175. maddesi uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

Ahmet Necdet SEZER

CUMHURBAŞKANI

Exit mobile version