Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Vade Farkının Talep Edilebilme Şartları, Faiz Karşısındaki Durumu ve KDV İlişkisi

Vade Farkının Talep Edilebilme Şartları

Yrd.Doç.Dr. Türker SUSMUŞ
Ege Üniversitesi İ.İ.B.F. İşletme Bölümü
Muhasebe-Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
turker.susmus@ege.edu.tr
  1. Vade Farkı – Faiz ilişkisi ve KDV karşısındaki durumu

Vade farkı, taraflar arasında borcun vadesinde ödenmemesi halinde mal ve hizmet bedeline belirlenen oranda ekleme yapılarak borcun ulaştığı miktarı belirleyen bir unsurdur. Bu yönüyle vade farkı, faiz olarak nitelenemez.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1999/19-933 K. 1999/950 T. 17.11.1999 sayılı ilamında şu hüküm söz konusudur;

“Vade farkı alacaklının gecikmeden kaynaklanan zararını karşılamayı amaçlar. Ne var ki, temerrüt faizinde olduğu gibi alacaklının uğradığı zararı telafi eder fonksiyonu ile temerrüt faizine benzerlik göstermekte ise de, vade farkı hem kendine özgü yapısı hem de temerrüt faizi sözleşme ile başka bir usul kararlaştırmış değilse borçlunun temerrüde düşmesi tarihinden başlayacağı halde; vade farkı vadeden itibaren başlar. Vade farkı, mal bedelinin geç ödenmesinden dolayı yapılması gereken fer’i bir ödemeyi değil, bu bedelin vadesinden sonra ödenmeye kalkışılması halinde, mal bedelinin belirlenmesine esas teşkil eden bir unsur (taksitli mal satımlarında mal bedelinin belirlenen vadeye göre değişmesinde olduğu gibi) olmaktadır. İşte bu sebepledir ki ana alacağın unsurunu teşkil eden vade farkı miktarına da BK. nun 101 nci maddesi uyarınca temerrüt faizi yürütülebilmektedir. O nedenle birbirlerinden ayrı hukuki statüye tabidirler”

Yukarıdaki içtihattan da anlaşılacağı üzere, vade farkına faiz yürütülebilir, fakat faize faiz yürütülemez. Vade farkı vadeden başlar iken, temerrüt faizi ise borçlunun Borçlar Kanunu md. 104/1’ e göre temerrüde düşmesi ile ancak istenebilecektir. Bu konuda ayrıca TTK madde 10 da söz konusudur.

Diğer yandan, vade farkı 3065 sayılı KDV Kanunu’ nun 24/c maddesine göre KDV’ sine tabiidir. Nitekim, Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 1999/58 K. 1999/426 T. 8.10.1999 sayılı ilamında; “Sonradan ortaya çıkan vade farklarının alacak olarak doğdukları dönemde elde edilmiş sayılarak vergilendirilmesi gerekmektedir.” hükmü yer almaktadır. Ayrıca, gerek vade farkına gerekse de asıl alacak tutarlarına yürütülecek faizlerin de yine KDV Kanunu’ nun 24 /c maddesine göre KDV’ sine tabii olduğu da unutulmamalıdır.

  1. Vade farkı konusunda taraflar arasında yazılı bir sözleşme ve bu yönde bir uygulama söz konusu değilse, fakat faturada “gecikme halinde %… oranında vade farkı alınır” ibaresi var ise, vade farkı talep edilebilir mi?

Bilindiği üzere, Hukuk sürekli olarak yeniliklere açık bir şekilde değişen ve gelişen bir bilim dalıdır. Yüksek Mahkeme olan Yargıtay Hukuk Daireleri arasında, çok sık olmasa bile, zaman zaman ticari davalarda bir takım görüş farklılıklarının yaşandığı da bilinen bir gerçektir. Çünkü, ticari hayattaki uygulamaların çeşitliliği ile iddia ve savunmalarda dayanılan hususlar nedeniyle bu durum doğal olarak yaşanabilmektedir. Fakat, Yargıtay Hukuk Daireleri arasında benzer ticari olaylar için nadiren yaşanan bu görüş farklılıkları, bir üst ve son Yüksek Mahkeme olan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunda görüşülerek nihai karara bağlanıp ortadan kaldırılmakta ve görüş birliğine varılmaktadır. Böylece, Kanun hükmünde olan tek bir Yargıtay içtihatı oluşmakta, bu içtihat Yargıtay’ın tüm Hukuk Dairelerince esas alınmakta ve değişmez bir karar olarak aynen uygulanmaktadır. Bu açıklamalar ışığında, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurul kararına değinmeden önce, vade farkı konusunda Yargıtay 15. ve 19. Hukuk Dairelerindeki örnek kararlarına işaret etmek faydalı olacaktır.

Fatura üzerinde bulunan vade farkı ibaresi hakkında Yargıtay Hukuk Dairelerinde 27.06.2003 tarihine kadar farklı görüşler söz konusu idi. Örneğin Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin aşağıdaki kararlarına göre, fatura üzerinde vade farkı ibaresi yer almış olsa  bile bunun kabul göremeyeceği yönündedir:

Buna karşın, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince kabul gören görüşe göre ise fatura üzerinde vade farkı ibaresi yer alıp faturayı alan tarafından herhangi bir itiraza uğramıyorsa ve  faturayı alan kişinin ticari defterlerinde bu fatura kayıtlı ise bu durumda vade farkının talep edilmesi mümkündür:

  1. HUKUK DAİRESİNİN YUKARIDA BELİRTİLEN İLAMLARINDAKİ ORTAK KARARI ŞUDUR: “Bir ticari ilişki sebebiyle vade farkı talep edilebilmesi için bu konunun taraflar arasında akdedilen sözleşmede yer alması veya bu yönde yanlar arasında belirtilmiş bir uygulamanın mevcut olması ya da, mal satışı ile ilgili olarak düzenlenen faturalarda vade farkı talep edileceğine dair fatura içeriğinden sayılabilecek bir kayda itiraz edilmemiş olması gerekir.”

Keza aynı Dairenin bir başka kararı da şöyledir; T.C. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2002/8613 K. 2002/8246 T. 27.12.2002 – Mal satışı ile ilgili olarak düzenlenen faturada vade farkı talep edileceğine dair kayda itiraz etmeyen alıcı vade farkı ödemekle yükümlüdür.

Yukarıda belirtilen ilamlarda, Yargıtay 15. ve 19. Hukuk Dairelerinin “Fatura Üzerinde belirtilen Vade Farkı” ibaresi ile ilgili olarak aralarındaki 27.06.2003 tarihine kadar olan görüş farklılıkları ortaya konulmuştur. Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin burada belirtilmeyen fakat yukarıdaki aynı görüşü içeren başka bir çok kararları da mevcuttur. 15. ve 19. hatta 11. ve 13. Hukuk Dairelerinde de yaşanan vade farkı konusunda benzer görüş ayrılıkları aşağıdaki içtihatları birleştirme kararıyla ortadan kaldırılmıştır:

24 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete’ nin 25326 nolu sayısında yayınlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulu Kararı (Esas No: 2001/1  Karar No: 2003/1)’ na Göre;

“Taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara (bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir) ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK.nun 23/2. maddesi uyarınca sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup vade farkının davalı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceğine 27.06.2003 tarihli ilk toplantıda üçte iki çoğunlukla karar verildi.”

Yukarıdaki içtihattan, faturada vade farkı ibaresinin yazılmış olması ile vade farkı istenebilmesinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, vade farkının başta sözleşme ilişkisi kurulurken kararlaştırılabileceği gibi başta kurulmuş olan sözleşme şartlarına ek olarak, sonradan tarafların müşterek kabulü, yürüyen uygulamalar ya da genel olarak piyasa alışkanlıkları nedeniyle de ortaya çıkabileceğine işaret edilmiştir.

  1. Vade Farkı Talep Edilebilme Şartları

Vade farkı, sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiği durumlarda uygulanabilir. Bu nedenle, faturada “vade farkı alınır” ibaresine ayrıca ihtiyaç bulunmayacağından, alacak iddiasında bulunan/bulunacak olan tarafın bu talebini TTK’ nun 23/2. maddesindeki karineye değil, doğrudan sözleşmeye dayandırma hakkına sahiptir. Bu yönüyle, vade farkı talep edilebilmesi veya alacak iddiasında bulunan tarafın bu alacağını ispat edebilmesi için 2 koşuldan birinin varlığı gerekmektedir:

Bunlar;

1) Tarafların vade farkını yazılı bir sözleşmeyle kararlaştırmaları

2) Yazılı bir sözleşme bulunmasa bile vade farkı konusunda taraflar arasında bu yönde  alışa gelmiş bir uygulamanın bulunmasıdır.

Yukarıdaki şartların yanında, bu durum yargıya intikal ettiğinde, alacak takibine girişen/girişecek olan tacirin vade farkı talebini açılan icra takibinde “açıkça” belirtmesi gerekir. Aksi takdirde ilgili tacir talebiyle bağlı kalacak, daha sonra açılacak itirazın iptali davasında talepte bulunsa bile hukuken geçerli olmayacazktır. Çünkü; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1999/11-189   K.1999/217 T. 14.4.1999 sayılı ilamında;

“Dava açılmasının, maddi hukuk ve usul hukuku bakımından neticeleri vardır. Usul hukuku açısından iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı mevcuttur. İcra takibi ile asıl alacağın takip tarihinden itibaren faizi ile birlikte tahsili istendiğine göre davacının, dava açıldıktan sonra, takip konusunun vade farkı olduğunu beyan ederek iddiasını genişletmesi, davalının buna karşı çıkmayarak zımnen muvafakat etmesi halinde geçerlidir. Ne var ki dava bir tahsil davası olmayıp itirazın iptali davası olduğundan somut olayın bu ilkeler içerisinde incelenmesi gerekir. Bu nedenle itirazın iptali davasında BK 113 ve 84. maddesinin uygulanma olanağı yoktur.”

hükmü bulunduğundan vade farkı talebinin takip talepnamesinde net bir şekilde belirtilmesi gerekir.  Aksi takdirde açılacak itirazın iptali davasında bu talebi reddedilecektir. Eğer, ilgili tacir, icra takibine girişmeden doğrudan dava yolunu denerse, bu durumda da dava dilekçesinde de vade farkı talebini göstermesi gereklidir.

Exit mobile version