Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

2008 Yılı Maliye Politikası ve Vergi Yasalarında Yapılması Düşünülen Değişiklikler

Levent GENÇYÜREK

Yeminli Mali Müşavir

9 Eylül Üni. İşletme Fak. Öğr. Gör.

 

Bilindiği üzere, 2007 bütçesinin gerçekleşme tahmini 202,9 milyar YTL, bütçe açığı ise 14,9 milyar YTL olarak açıklanmış olup henüz daha kesin rakamlar belli olmamıştır. 2008 bütçesi ise yaklaşık 222 milyar YTL ve bütçe açığı da 18 milyar YTL olarak bağlanmıştır.

2006 yılı bütçesi ile ülkemizde Bütçe uygulamaları açısından yeni bir döneme girilmiş olup genel ve katma bütçelerden oluşan klasik konsolide bütçe yapısı terk edilmiş ve özellikle katma bütçelerin kaldırılmasıyla (genel bütçeye dahil edilmesiyle) ilk defa bir merkezi devlet/yönetim bütçesi modeline geçilmiştir. Yeni merkezi yönetim bütçesi, esas itibariyle eski genel ve katma bütçeli idareler yanında; özel bütçeli kuruluşlarla düzenleyici ve denetleyici kurumları da kapsamaktadır.

2001 büyük ekonomik krizinin de etkisiyle 2001-2004 döneminde 30 milyar YTL’lerde seyreden bütçe açıklarının 2006’da 4,3 milyar YTL’ye indikden sonra, 2007 yılında seçim ekonomisinin de etkisi ile tekrar tırmanışa geçtiği, 2008 yılında da bu eğilimin devam edeceği görülüyor. Ortaya çıkan açıkların temel iki nedenini, bütçedeki faiz ve sosyal güvenlik harcamaları olarak sıralamak mümkün.

2007 yılında bütçeden ödenen borç faizleri gerçekleşme tahmini olarak 49 milyar YTL iken, 2008 bütçesinde 56 milyar YTL’ye çıkmaktadır. Bütçeden ödenen iç ve dış faiz giderlerinin 1983-2007 döneminde 433,3 milyar dolar (toplam harcamaların %32,9’u), buna karşılık aynı dönemde yatırıma ayrılan kaynağın ise 100 milyar dolar olduğu bilinmekte.

Cari transferler içinde doğrudan sosyal güvenlik kuruluşlarının açıklarını kapamak üzere yapılan bütçe transferleri, gerçekleşme tahmini olarak 2007’de 33,2 milyar YTL ve 2008’de program hedefi olarak 37 milyar YTL’dir. Bu transferlerin GSYİH’ya oranı ise 2007 yılında %9,8 seviyesindedir. Bu oranın 1970’de %08, 1980’de %2,5, 1990’ da %3,9 ve 1997 yılında da %4 olduğunu hatırlatmak isteriz.

Merkezi Yönetim Bütçesinin başlıca 3 temel özelliğinin bulunduğu kabul edilen bir görüştür:

Toplam harcama potansiyeliyle (bütçenin genel büyüklüğü ile) ekonominin ihtiyacı olan talebi/canlanmayı, yeni iş sahalarını ve teşvikleri, enflasyon baskısı yaratmadan sağlamak. (Burada devletin mal ve hizmet alımları, mali destekler ve özellikle kamu altyapı yatırımları büyük önem taşır.)

– Sosyal harcamalarla yoksula, dar ve sabit gelirliye daha fazla hizmet götürme yanında adil bir vergi sistemini devreye sokarak geliri yeniden dağıtmak suretiyle gelir dağılımındaki adaletsizlikleri mümkün olduğunca gidermek.

– Devlet yapısını işletmek, kamu kurum ve kuruluşlarının etkin ve verimli çalışabilmesi için uygun yönetim yapısını ve personel rejimini gerçekleştirmek ve sürdürmek…

Bu özelliklerden ilki; bütçenin milli gelirden yeterli pay alması yanında, kamu yatırım ve desteklerinin bütçede gerekli ağırlıkta olmasını; ikincisi; bütçe içindeki sosyal harcamaların etkinliğini ve vergi gelirlerinin daha adil olan dolaysız (gelir ve servet bazlı) vergilere dayanmasını ve üçüncüsü de kamudaki özellikle ücret sisteminin insanca yaşamayı sağlayacak yapıda olmasını, ayrıca kendini besleyen bir sosyal güvenlik sistemiyle bu yapının desteklenmesini gerektirir.

Ülkemizde son yıllarda yürütülen Bütçe politikaları, Bütçede hızla ağırlıkları artan faiz ve sosyal güvenlik harcamalarının telafisi/dengelenmesi amacıyla özellikle kamu yatırımlarının kısılması şeklinde olmuştur.

Bütçenin ekonominin ihtiyacı olan talebi/canlanmayı sağlaması, istihdam artışını teşvik etmesi, sosyal harcamalarla yoksula, dar ve sabit gelirliye daha fazla hizmet götürmesi ve adil bir vergi sistemini devreye sokarak geliri yeniden dağıtmak suretiyle gelir dağılımındaki adaletsizlikleri mümkün olduğunca gidermesi gibi gerçek fonksiyonlarının yerine getirebilmesi için, 2008 yılı içersinde bir yandan sosyal güvenlik reformunun hayata geçirilmesi öte yandan da kayıt dışı ekonomiyi önlemeye ve vergi tabanını genişletmeye yönelik tüm tedbirlerin acil olarak devreye sokulması gerekmektedir. Bu konuda alınması gerekli önlemlerin geciktirilmesinin toplumsal ve ekonomik maliyeti giderek yükselmektedir.

Vergi Yasalarında Yapılması Düşünülen Değişiklikler

Yakında Mecliste görüşülmesi beklenen “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı”nda öne çıkan başlıkları özetlemek gerekirse

1Harca tabi bir işlem yapılırken ilgili kurumun, işleme tabi olanların vergi dairesine vadesi geçmiş borcun bulunmadığına ilişkin belge aranılması zorunluluğu getiriliyor. Buna göre sahip olduğu bir gayrimenkulü satan veya bunu alan kişiden tapu sicil müdürlüğü “vergi borcu yoktur” yazısı isteyecek. Örneğin KDV borcu olan bir şirket aktifine kayıtlı bir taşınmazın tapuda satışını ancak KDV borcunu ödedikten sonra yapabilecek. Vergi borcu olduğu halde harca tabi işlemlerini yapan kurum ve kuruluşlar hakkında ceza uygulanacak.

2– Limited şirketlerde Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar, devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulacaklar. Buna göre, limited şirketlerde ortak payını tamamen başka birisine devretse de ortak olduğu döneme ilişkin vergi ve cezalardan sorumlu olacak.

3- Anonim şirketlerde Vergi alacağının doğduğu zamanda yönetici olmamakla birlikte verginin ödenmesi gereken zamanda yönetici olan şahıslar bu borçtan müteselsilen sorumlu olacaklar. Buna göre, bir A.Ş’de 2008 yılı başında Genel Müdür olarak çalışmaya başlayan bir şahıs, bu şirket hakkında yapılan vergi incelemesine göre 2007 yılı Mart ayı ile ilgili olarak tarh edilen vergi ve kesilen cezanın ödenmesinden görevde ayrılan Genel Müdürle birlikte sorumlu olacak.

4- Vergi borçlarının Tecili için istenen Teminat miktarında bir esneklik sağlanıyor. Buna göre, elli bin Yeni Türk Lirasını (bu tutar dahil) aşmayan borçların tecilinde teminat aranılmayacak. Bu tutarın üzerindeki amme alacaklarının tecilinde ise vergi borcunun yarısı kadar teminat istenecek.

5– Tapuda yapılan işlemden sonra, beyan edilen devir ve iktisap bedelinin gerçek durumu yansıtmadığının tespit edilmesi halinde (takdir komisyonu kararları hariç) aradaki farka isabet eden harç ikmalen veya resen tarh edilecek. Tapu ve kadastro harcı için, 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan vergi ziyaı cezası %25 nispetinde uygulanacak.

Avans Kâr Dağıtımına Yargı Engeli

Bilindiği üzere şirketlerde ortakların yasal hakkı, dönem sonu ortaya çıkan kârı beklemek ve kâr dağıtımına göre payına düşen kısmı almaktır. Şirket ortaklarının hesap döneminin sonunda kâr dağıtımını beklemeden, hesap dönemi içinde şirket kaynaklarını kullanmaları, öteden beri örtülü kazanç dağıtımı olarak nitelendirilmekte ve bu şekilde dağıtılan örtülü kazançların kurum kazancının hesaplanması sırasında indirimine izin verilmemekteydi.

Vergi idaresinin şirketlerin üçer aylık kazançlarından “peşin vergi” aldığı bir ortamda yıl içinde paraya gereksinim duyan ortakların şirketten kâr paylarına mahsuben bir tutar alamamaları, özellikle kâr ve zararın işin bitiminde yani birkaç yıllık süreler sonunda belirlenebildiği yıllara sari inşaat ve onarım işi yapan şirketlerin ortakları bakımından sıkıntı yaratan bir durumdu.

Yeni Kurumlar Vergisinin uygulanmaya başlanması ile birlikte 1 seri numaralı Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinde yer alan düzenlemeler uyarınca, Sermaye Piyasası Kanunu’na tabi halka açık şirketlerde Sermaye piyasası mevzuatına göre sürdürülmekte olan avans kâr payı dağıtımının bazı koşullarla diğer kurumlar vergisi mükellefleri için de mümkün olabilmesi sağlanmıştı.

İleri sürülen şartların başında da, avans kâr payı dağıtmak isteyen kurumların ana sözleşmelerinde avans kâr payı dağıtımı ile zarar doğması veya yıllık kârın dağıtılan avans kâr payını karşılamaması halinde avansın geri çağrılmasına ilişkin hüküm bulunması; genel kurul kararıyla da ilgili yılla sınırlı olmak üzere yönetim kuruluna yetki verilmesi geliyordu.

Ancak, Danıştay açılan bir dava nedeniyle Kurumlar Vergisi Kanunu’nda bu konuda açık bir düzenlemenin bulunmadığı, kâr dağıtımı müessesesinin düzenlendiği Türk Ticaret Kanunu’nda da avans kâr payı dağıtımına ilişkin bir düzenlemenin yer almadığı ve Kanunda yer almayan bir konuda, Maliye Bakanlığı’nın düzenleme yetkisi bulunmadığı gerekçeleriyle, Tebliğin “Avans kâr Payı Dağıtımı” başlıklı bölümünün yürütmesini durdurmuştur. Buna göre kesin karar verilinceye kadar Kurumlar Vergisine göre “avans kâr dağıtımı” söz konusu olamayacaktır.

Exit mobile version