Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Sahte Fatura Kullanımı İddiası ile İlgili Önemli Bir Danıştay Kararı

Sahte Fatura Kullanımı

Levent GENÇYÜREK
Yeminli Mali Müşavir
9 Eylül Üni. İşletme Fak. Öğr. Gör.

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29. maddesinin (a) bendin de: Mükelleflerin, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değere vergisini indirebilecekleri belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 3. maddesinin (B) bendinde: vergilendirme vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetini yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği ancak vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari, ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetin bunu iddia eden tarafa ait olduğu hükümlerine yer verilmiştir.

Anılan madde hükümlerinin değerlendirilmesinden, mükelleflerin Katma Değer Vergisi Kanunu’nun yukarıda sözü edilen 29.maddesi hükmünden yaralanabilmelerinin ön şartının, fatura ve benzeri vesikaların gerçeği yansıtması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bu nedenle Vergilendirme işlemi yapılırken, Kanuna uygun olarak biçimlendirilen muamelelerin bu biçimselliğinin ötesine geçilerek, muamelelerin tarafları arasında oluşan maddi ve hukuki ilişkinin gerçek mahiyetinin araştırılması gerekmektedir. Bir ticari ilişki de, gerçek mahiyetin sonradan yapılacak bir incele ile ortaya konulması oldukça güç, hatta bazen imkan olabilmektedir. Gerçek mahiyetin tespitindeki bu güç nedeniyle, Vergi Usul Kanunu’nun anılan 3’üncü maddesinde, ispat külfeti, bazen mükelleflere yüklenmiştir.

Buna göre, bir mükellef, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumu iddia ederse, bu iddiasını ispat etmek durumundadır. Buradaki önemli husus, iktisadi, ticari ve teknik icaplar il normal ve mutad olmayan durumların hangi durumlar olduğunun açıklanmasıdır. Toplumsal bütünün her alanında ortaya çıkan hızlı değişim ve gelişmeler dikkate alındığında, iktisadi, ticari ve teknik icaplar ile normal ve mutad olmayan durumların neler olduğunun olayın oluş tarihindeki özelliği dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ticari yaşamda malı satın alan mükellefin, malı satanın, vergi ile ilgili  Yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması, bir başka değişle, bir mükellefin katma değer vergisi beyannamelerini verip vermediği, hasılatının ne kadar olduğu, kullandığı belgelerin(şekil şartlarının doğru olması kaydıyla) vergi dairesinin izniyle bastırılıp bastırılmadığı konularında diğer mükelleflerin bilgisinin olmaması olağan bir durumdur. Esasen vergi mevzuatında bu düşüncenin aksine bir hüküm olmadığı gibi Vergi Usul Kanununun “Vergi Mahremiyeti” başlıklı 5. maddesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir.

Sahte fatura kullanan mükellefler arasında; alış ve satışların sahte fatura ile belgelendirerek tamamen sahte fatura komisyonculuğu yapan mükelleflerin yanı sıra, maliyetlerini yükseltmek ve daha az vergi ödemek amacıyla, sadece sahte mal alış faturası kullanan mükellefler ile kısmen gerçek mal ve hizmet satışı yapıp kısmen de komisyon karşılığı sahte fatura düzenleyen mükellefler de vardır.

Bu nedenle alışlarını sahte faturalarla belgelendiren mükelleflerin,  satış faturalarının da sahte olduğu veya alışlarının tamamı ya da bir kısmı gerçek olan mükelleflerin satışlarında düzenlediği bir kısım faturaların sahte olduğunun tespit edilmesi halinde düzenlediği tüm faturaların sahte olduğu sonucuna varılması, ticari yaşamın gerçekleriyle örtüşmediği gibi iyi niyetli mükellefleri de zor durumda bırakacaktır.

Bir mükellefin Vergi ile ilgili sorumluklarını yerine getirmeyerek yasal olmayan fiillerinden doğan mali sonuçlardan iyi niyetli ve olayla irtibatı olup olmadığı somut olarak ortaya konulmadan bir başka mükellefi sorumlu tutmak hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayacaktır.

Bütün bu açıklamalar ışığında Danıştay 9.Dairesinin aşağıda sonuç kısmına yer verdiğimiz 04.02.2009 tarih ve E.2008/2919-K.2009/577 sayılı kararının sahte fatura kullanma iddiası ile haklarında cezalı tarhiyat yapılan mükelleflerin uzlaşma ve yargı sürecini olumlu olarak etkileyecek bir  gelişme olduğunu düşünüyoruz.

“………Ltd.Şti. Şirketi hakkında yapılan tespitlere göre, şirketin sahte fatura düzenlediği konusunda ciddi kuşkular bulunmakta ise de, anılan şirketin düzenlediği tüm faturaların sahte olduğu şeklinde bir genelleme yapılması mümkün olmayıp, anılan şirketin yükümlü adına düzenlediği faturaların sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğu hususunun açık ve somut bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Şirketi beyannameleri vermesi, defterlerini tasdik ettirmesi,  İhtilaflı yılda işçi çalıştırdığının tespit edilmesi,  söz konusu şirketin davacıya fatura düzenlediği tarihlerde faaliyette olmadığına dair herhangi bir somut tespit bulunmaması, yükümlü adına düzenlenen inceleme raporu eki tutanakta, yükümlü tarafından düzenlenen fatura bedellerinin çekle ödendiği, alınan malların saklandığı depoların bizzat kendisi tarafından görüldüğü, ödemelerin yapıldığı çeklere ilişkin banka şube isimleri ve çeklerin seri numaralarının belirtilmesine karşın, inceleme elemanı tarafından bu çeklerin akıbetinin araştırılmaması karşısında, davacı adına düzenlenen faturaların sahte olduğunun somut bir şekilde tespit edilememesi nedeniyle ihtilaflı faturalarda gösterilen indirim konusu katma değer vergilerinin reddedilmesinde yasal isabet görülmemiştir.

Exit mobile version