Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Vergi Hukukunda Haksız Çıkma Zammı

Vergi Hukukunda Haksız Çıkma Zammı

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
m.ozdemir@vdd.com.tr

Zeliha GÜNGÖR DOĞAN
Vergi Müfettiş Yrd.

A- GENEL BİLGİ

1982 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36 maddesinin 1. fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmü yer almaktadır.

Bunun yanında Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı 13’üncü maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denilmektedir.

Keza Anayasa’nın 125 inci maddesinde de “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar” denilmek suretiyle idarenin iş ve işlemlerin yargı denetimine açık olduğu hüküm altına alınmıştır.

Nitekim Anayasa Mahkemesi Başkanlığı Anayasanın temel niteliklerinden olan “Hukuk Devleti” ilkesini tanımlarken “Bütün işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu sayan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilincinde olan devlettir… olarak açıklama getirmiştir.

Gerek Anayasanın ilgili hükümleri ve gerekse de Anayasa Mahkemesinin hukuk devlet olmanın ilkeleri belirleyen kararlarında idari işlemlerin yargı denetime açık olduğu diğer bir ifade ile idare tarafından düzenlenen idari nitelikteki işlemlere karşı yargı mercileri önünde dava edilebilmesi her zaman mümkündür. Ancak, idari işleme karşı açılan davanın reddi hâlinde 6183 sayılı Kanunu’nun 58 inci maddesinde itirazında haksız çıkan amme borçlusuna % 10 oranında haksız çıkma zammı öngörülmektedir. Bu durum bir sınırlandırma yapılmaksızın her türlü red kararı sonrasında haksız çıkma zammı alınmasına imkân verilmesi nedeniyle kişilerin yargı yoluna başvurmasını zorlaştırıcı ve caydırıcı bir etki yaratmaktadır. Bu durumun Anayasa hükümleri bağlamında değerlendirilmiş olup hangi işlemlerde haksız çıkma zammı öngörüleceği ve uygulama esasları hakkında detaylı bir şekilde iş bu makalede ele alınmıştır.

B- HAKSIZ ÇIKMA ZAMMININ UYGULAMA ESASLARI

Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim, harç, ceza tahkik ve takiplerine ait muhakeme masrafı, vergi cezası, para cezası gibi asli, gecikme zammı, faiz gibi fer’i amme alacakları ve amme hizmetleri tatbikatından mütevellit olan diğer alacakları ile bunların takip masrafları hakkında bu kanun hükümleri tatbik olunur. Devlet tüzel kişiliğini oluşturan kamu idareleri, genel bütçeye dahil kamu idareleridir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu devlet tüzel kişiliğini oluşturan kamu idarelerini kanuna ekli (I) sayılı cetvelde göstermiştir. Bu anlamda 6183 sayılı Kanunu’nun 58 nci maddesinde ele alınan ve ödeme emrine karşı itirazında haksız çıkan amme borçlusuna uygulanacak % 10 oranındaki haksız çıkma zammı fer’i nitelikteki amme alacağıdır.

Amme alacakları hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödenir. Bu ödeme müddetinin son günü amme alacağının vadesi günüdür. Amme borçlusu isterse borcunu belli zamanlardan önce ödeyebilir. Bununla birlikte hususi (özel) kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacakları Maliye Bakanlığınca belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerekir.

Belirtmek gerekir ki amme borcunun ödeme vadesi geçmeden cebri takip süreci başlatılamaz. Bu anlamda ödeme emrinin tebliği ile birlikte cebri takip süreci başlar. Amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir “ödeme emri” ile tebliğ olunur.

Bu yönüyle ödeme emri, amme borçlusuna borcunun durumunu bildiren ve ödenmesi için talimat içeren bir belgedir. Bu belge icra-i takibatın başlatılması için borçluya mutlak surette tebliği gerekir. Bu yönüyle ödeme emri şekle bağlı hukuksal bir işlemdir. Ödeme emri ile cebri takibat başlatılacağından kurallara uygun olarak tebliğ edilmesi gerekir. Ödeme emri tebliği vergi usul kanunu hükümleri uyarınca yapılır. Belirtilen hukuksal şekil şartlarına uymayan ödeme emirleri bir davet mektubu olarak telakki edilir ve bu şekilde işlem görür.

Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür. (İYUK Md.7)

2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6. maddesine göre;

Vergi Mahkemeleri:

a) Genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları,

b) (a) bendindeki konularda 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasına ilişkin davaları,

c) Diğer kanunlarla verilen işleri çözümler.

Ödeme emirlerine karşı dava açma süresi, 6183 sayılı kanunun 58 inci maddesinde 7 gün ile sınırlandırılmıştır. Bu süre, hak düşürücü süre niteliğindedir. Ödeme emri, Vergi Usul Kanunu’na göre yapılan veya tanzim olunan bir işlem olmadığından, hata ile malul olması durumunda dahi, aynı kanunun “düzeltme” hükümlerine konu edilemez. Ödeme emrinin hata ile malul olması veya hukuka aykırı olması halinde, tek hukuksal başvuru yolu dava açmaktır.

İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur. Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.

Amme borçlusuna, ödeme emri tebliğinden sonra vergi mahkemelerinde 7 günlük süre içinde dava açması veya borcun ödenmesi imkânı tanınmaktadır. Ancak 2577 Sayılı Kanunu’nun 27 nci maddesinin (3) numaralı fıkrasında “Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklardan doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak, 26 ncı maddenin 3 üncü fıkrasına göre işlemden kaldırılan vergi davası dosyalarında tahsil işlemi devam eder. Bu şekilde işlemden kaldırılan dosyanın yeniden işleme konulması ile ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir” hükmü yer almaktadır. Bu nedenle, ödeme emrine karşı açılan davalarda, yargı mercilerince yürütmenin durdurulması kararı verilmediği müddetçe tahsilâta ve takibata devam edilir.

Bu anlamda 05.02.2010 tarih ve 5951 sayılı Kanunla 58 inci madde de düzenlenen hüküm ile “itirazda bulunan borçlu bu kanuna göre teminat gösterdiği takdirde takip muamelesi itirazlı borç miktarı için ve itiraz komisyonunca bu hususta karar verilinceye kadar durdurulur” hükmü kaldırıldığından ödeme emrine karşı yargılama süreci devam ederken bu süreçte tahsil dairesine teminat gösterilse dahi tahsilâta devam edilecektir.

Amme borçlusunun vergilendirmenin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamasında idari işlemlere karşı vergi mahkemelerinde vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması halinde (ihtirazi kayıt hariç) yürütmenin durdurulması talebi olmaksızın tahsilat işlemlerini durdurur. Bu nedenle amme borçlusunun tarhiyata ilişkin hususlarda dava açması halinde tahakkuk işlemi kendiliğinden duracağından yani kesinleşme için yargı kararın beklenilmesi esas olduğundan ödevlinin haklılığı halinde ödeme emri tebliği ve haciz aşamalarına gelmeden takibat engellenmiş olacaktır. Diğer bir ifade ile, tahsilat aşamasına gelmeden vergi tarhiyatının geçersizliliği dâhil olmak üzere vergilendirme hatası, hesap hatası, tebliğ usulleri gibi hususlarda usule ve esasa müteallik eksikliklerin yapıldığından bahisle dava açılabilir. Örneğin, mükellefiyette hata olması halinde işlem vergi mahkemesinde ileri sav olarak sunulabilir. Bu safahatlarda yargısal işlemden geçen konular ise bir sonraki aşama olan tahsilât aşamasında ilgili savunmalar iddia olmaktan öte geçemez. Keza, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27 inci maddesinin (3) numaralı bendine göre; ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar, tahsil işlemini durdurmaz. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması istenebilir” denilmektedir.

Bu nedenle ödeme emri çıkartılmadan önce kamu alacağının esasına ilişkin hukuki sakatlıkla ilgili iddiaların zamanında dava konusu yapılması gerekir. Yargı denetiminden geçen ya da itirazsız kesinleşmiş konuların tekrar tahsilata ilişkin davalarda tarhiyata ve tebliğ usullerine ilişkin eksiklikler nedeniyle vergi mahkemelerinde itiraz konusu yapılması mümkün değildir. Çünkü; amme borçlusunun kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı ancak 3 saikle dava açma hakkı bulunmaktadır. Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan Vergi Mahkemeleri nezdinde itirazda bulunabilir. Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır, aksi halde itiraz edilmemiş sayılır.

Ödeme emrine karşı dava açma gerekçelerinin sınırlandırılmış olması, tahsil edilmesi gereken safhaya gelen amme alacaklarının sürüncemede bırakılmadan en kısa zamanda alacaklı amme idarelerine intikal ettirilmesinin sağlanmak istenmesinden kaynaklanmaktadır.

6183 Sayılı Kanunu’nun 58 inci maddesinin beşinci fıkrasında “İtirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı % 10 zamla tahsil edilir” hükmü yer almaktadır. Madde hükmü ile ödeme emrine dava açan borçlunun tamamen veya kısmen haksız çıkması halinde % 10 haksız çıkma zammı alınacağı ifade edilmiştir. Bu düzenleme, ödeme emrine karşı mesnetsiz dava açılmasını önlemeye yönelik bir düzenleme olduğundan, ödeme emrine karşı açılan davaların reddi halinde kesinleşecek kararlar üzerine % 10 zammın uygulanması gerekir.

Ödeme emrine karşı dava açan borçlunun itirazında haksız çıkması nedeniyle 6183 Sayılı Kanunu’nun 58 inci maddesinin 5 inci fıkrasına göre alınacak % 10 oranındaki haksız çıkma zammının Anayasanın Anayasa’nın 2. 13. ve 36. maddelerine aykırı olduğu düşünülmüş ve konu İstanbul 2. Vergi Mahkemesi (Esas Sayısı: 2009/83) ve Eskişehir 1.İdare Mahkemesi (Esas Sayısı: 2010/34) tarafından Anayasa Mahkemesine taşınmıştır.

Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararında özetle[4]; Kamu alacağını ödemekle yükümlü olan borçlunun, bu alacak ile ilgili ödeme emri çıkartılması aşamasına gelmeden alacağın esasına ilişkin yargı mercilerine başvurma hakkı bulunmaktadır. Özel yasasında hüküm bulunan hâllerde ödeme vadesinde, yoksa 6183 sayılı Yasa’nın 37. maddesine göre tebliğden itibaren bir aylık süre içinde yargı yerlerine başvurarak kamu alacağının esası dava konusu edilebilecektir. Ödeme emri çıkartılmadan önce kamu alacağının esasına ilişkin hukuki sakatlıkla ilgili iddiaların borçlunun talep etmesi hâlinde yargı denetiminden geçtiği ya da borçlu dava yoluna gitmeye gerek görmediği için itirazsız kesinleşmiş olduğu açıktır. 6183 sayılı Yasa’nın 58. maddesinin birinci fıkrasına göre bu aşamada ödeme emrine itiraz hâlinde mahkeme davayı sırf tahsile ilişkin olarak, böyle bir borcun olmadığı, borcun kısmen ödendiği ve borcun zamanaşımına uğradığı nedenleriyle sınırlı olarak inceleyebilecektir. Kamu alacakları için özel bir takip ve tahsil esasını düzenleyen 6183 sayılı Yasa’nın öngördüğü süratli ve etkin takip ve tahsilatın sağlanmasına yöneliktir. Öte yandan bireylerin idarenin faaliyetlerine karşı korunması, adaletin sağlanması ve hukuk devleti ilkesinin geçerli olabilmesi için idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tâbi olması gerekmektedir. İtiraz konusu kural ile ödeme emrine karşı itirazın reddi durumunda haksız çıkma tazminatı koşulu bulunmakla birlikte idarenin yapmış olduğu işlemler yargı denetimi kapsamındadır. Kamu borçlusu ödeme emrinin tebliğinden önce kamu alacağının esası hakkında yargı yoluna başvurabileceği gibi, itiraz konusu kural ile ödeme emrinin tebliğinden sonra da tahsile ilişkin olarak dava açabilme olanağına sahiptir. Ayrıca, kişilerin davacı veya davalı olarak, yargı mercileri önünde sahip oldukları anayasal haklar engellenmemiş; idari bir işlem niteliğinde olan kamu alacağı ile ilgili ödeme emrine karşı yargı yolu kapatılmamış; mahkemeler, bu işlemlerle ilgili açılmış olan davaları inceleyerek gerekli kararları vermekten alıkonulmamıştır. Bu nedenle kuralın hak arama özgürlüğünü engelleyen bir yönü bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2, 36. ve 125. maddelerine aykırı değildir” şeklinde hüküm vermiştir.

Ödeme emrine karşı açılan davada ilk derece vergi mahkemesinin borçlu lehine karar verilmesi halinde İYUK Madde 28/1 fıkrasına göre, “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez” hükmü yer aldığından idarenin temyiz hakkı saklı kalmak koşulu ile ödeme emrinin iptali gerekmektedir.

Diğer taraftan, davanın devamı sırasında, yürütmenin durdurulması kararı verilmediği müddetçe takip işlemleri süreceğinden borcu karşılayacak değerde mal haczi yapılmış olması halinde borçlunun dava sonucunda ayrıca mal bildiriminde bulunmasına gerek bulunmamaktadır. Bunun yanında vergi mahkemesinde ödeme emrine karşı açılan iptal davasının devamı halinde mal bildiriminde bulunma süresi ilk derece (vergi mahkemesi) mahkemenin nihai kararına göre kadar uzamaktadır.

Bunun yanında ödeme emrine karşı dava açan borçlunun tamamen veya kısmen haksız çıkması halinde % 10 haksız çıkma zammı alınacağı açıkça belirtilmiştir. Bu düzenleme, ödeme emrine karşı mesnetsiz dava açılmasını önlemeye yönelik bir düzenleme olduğundan, ödeme emrine karşı açılan davaların reddi halinde kesinleşecek kararlar üzerine % 10 oranında haksız çıkma zammının uygulanması gerekmektedir. Dava konusu itirazın idare lehine çıkması halinde temyiz yolu açık olduğundan Danıştay’da temyiz istemi ile üst yargılama dava devam edeceğinden kesinleşecek kararlar üzerine haksız çıkma zammı uygulanacağından nihai kesinleşme kararının beklenmesi gerekecektir.

Burada ayrıca belirtmek gerekir ki, 6183 sayılı Kanunu’nun 66 ve 68 ınci maddesinde düzenlenen borçlu elinde haczedilen mallara karşı istihkak iddiasında bulunan amme borçlusunun bu itirazı üzerine takibatın tehirine karar verilir ve neticede dava reddolunursa dava mevzuunu teşkil eden mahcuz malın değerinin % 10’u tutarında tazminat hükmolunur. Aynı kanunun 79 uncu maddesinde ise, üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczine itirazda bulunan üçüncü şahsın davasında haksız çıkması halinde, haksız çıktığı tutarın % 10’u tutarında ayrıca inkar tazminatı hükmedilir” denilmektedir. Sözü edilen kanunun 68 ve 79 uncu maddelerinde düzenlenen müeyyide haksız çıkma zammı değil haksız çıkma tazminatıdır.

Haksız çıkma zammı bu anlamda 6183 Sayılı Kanunu’nun 1 inci maddesine göre fer’i nitelikteki amme alacağıdır. Konu ile ilgili olarak hususi kanunlarda ödeme zamanı belirtilmediğinden Maliye Bakanlığınca belirtilecek usule göre yapılacak tebliğden itibaren bir ay içinde ödenmesi gerekmektedir.

Bütün bu bilgiler ışında açıklamak gerekir ki;

1-  Haksız çıkma zammı, 6183 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre fer’i nitelikteki amme alacağıdır,

2-  Haksız çıkma zammı ödeme emrine karşı mesnetsiz dava açılmasını önlemeye yönelik bir düzenleme olduğundan, ödeme emrine karşı açılan davaların reddi halinde kesinleşecek kararlar üzerine % 10 oranında zammın uygulanması gerektiği,

3-  Haksız çıkma zammı dava konusu yapılan amme alacağı tutarının (asıl+feri+ceza) toplamı üzerinden % 10 nispetinde hesaplanır,

4-  Ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi mahkemesi nezdinde dava açabilir,

5-  2577 Sayılı Kanunu’nun 27 nci maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre, tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar (ödeme emri, haciz)  tahsil işlemini durdurmayacağından takibata devam edilir. Bunlar hakkında yürütmenin durdurulması kararı hariç işleme devam olunur,

6-  Ödeme emri ile davaların devamı sırasında teminat gösterilse dahi tahsilat işlemi durmaz,

7-  Ödeme emrinin tamamına karşı dava açılması halinde mal bildiriminde bulunma süresi ilk derece mahkemesinin nihai kararına kadar uzamaktadır.

3- KONUYA İLİŞKİN KARARLAR:

* % 10 haksız çıkma zammının dayanağı olan ilam harcına karşı açılan dava kesinleşmeden, davacının itirazında haksız çıktığı kabul edilerek düzenlenen ödeme emrinde isabet bulunmadığı hk (Danıştay 9. Dairesinin 04/05/2006 tarih ve Esas No:2005/4620, Karar No: 2006/1689)

* Ecrimisil bedellerinin tahsili için düzenlenen ödeme emirlerine karşı ödevlilerce açılan davalarda davanın reddi halinde kararın kesinleşmesi halinde %10 haksız çıkma zammı uygulanması gerektiği hk. (İstanbul VDB 04.08.2009 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.20.01/288-4070 sayılı Özelgesi)

* Ödeme emrine dava açan borçlunun tamamen veya kısmen haksız çıkması halinde %10 haksız çıkma zammı alınacağı açıkça belirtilmiştir. Bu düzenleme, ödeme emrine karşı mesnetsiz dava açılmasını önlemeye yönelik bir düzenleme olduğundan, ödeme emrine karşı açılan davaların reddi halinde kesinleşecek kararlar üzerine % 10 zammın uygulanması gerekmektedir. (İzmir VDB 17.01.2008 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.18.03/THSLT:639 sayılı Özelge)

* 6183 sayılı kanunun 58 maddesinde ödeme emrine itirazla borçlunun haksız çıkması üzerine hükmedilmesi öngörülen %10 haksız çıkma tazminatından söz edebilmek için esas girilerek yargılamanın yapılması ve borçlunun yersiz itiraza konu ettiği miktar üzerinden % 10 haksız çıkma zammı salınması gerekir. Zamanaşımı bakımından davanın reddedilerek esasa girilmeden karara bağlanması borçlunun haklı ya da haksız olduğunun tespit edilmiş olduğu anlamına gelmediğinden 6183 sayılı kanunun 58/5 madde hükmü ile %10 oranında zamdan bahsedilmesi ve borçluya bu doğrultuda ödeme emri düzenlenmesi hukuken mümkün değildir. (Danıştay 13. Dairesinin 03.08.2010 tarih ve Esas No: 2010/733,  Karar No: 2010/3678)

* 6183 Sayılı Kanunun 58 inci maddesinde, itirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın red olunduğu miktardaki amme alacağının % 10 zamla tahsil edileceği öngörülmüştür. Buna göre feragat durumunda davacının davasında haksız çıktığı kabul edileceğinden haksız çıkma zammının alınması gerekir. (Danıştay 4.Dairesinin Esas No:2004/2323, Karar No;2005/259)

* 6183 sayılı yasanın 58 inci maddesinde, ödeme emrine yönelik davanın da kısmen veya tamamen haksız çıkan borçludan hakkındaki itirazın reddolunduğu amme alacağının % 10 zamla tahsil edileceği açıklanmıştır. Amme alacağının tahsili işlemlerinin aynı yasanın 54 üncü ve devamı maddesine göre ödeme emri tebliği ile başlayacağı açıktır. Buna rağmen ödeme emri yerine İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde tarhiyatlara yönelik davaların vergi mahkemesince kısmen veya tamamen reddi halinde bu karara göre hesaplanacak vergi ve cezaların miktarlarının hesaplanıp yükümlülere bildirilmesi için öngörülen ikinci ihbarname niteliğini taşıyan bir ihbarname ile haksız çıkma zammının ödenmesinin istenilmesi yasaya uygun değildir. (21.10.2003 tarih ve Danıştay 4. Daire E:2002/4562 – K:2003/2482)

* Şirket malvarlığından alınamayan kamu alacağının tahsili amacıyla adına düzenlenen ödeme emrine karşı açtığı dava reddedilerek, bu konuda verilen hüküm de kesinleşen şirket ortağından istenmesi gereken ve 6183 sayılı Yasanın 58’inci maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen haksız çıkma zammını içeren ihbarnamenin; şirket tüzel kişiliği adına değil açtığı davada haksız çıkan ortak adına düzenlenmesi gerektiği hk. (Danıştay Üçüncü Dairesinin 02.03.2007 tarih Esas No: 2005/3210 Karar No: 2007/649)

Dr. A.Bumin DOĞRUSÖZ, Haksız Çıkma Tazminatı ve Vergi Barışı. 17.04.2003 tarihli Dünya Gazetesi.

Exit mobile version