Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Mirasçıların Sorumluluğu – Muharrem ÖZDEMİR, YMM

Mirasçıların Sorumluluğu

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
m.ozdemir@vdd.com.tr

Mirasçıların sorumluluğu; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun[1] 12 nci ve 4721 sayılı Kanunun 681 inci maddesinde düzenlenmiştir. 213 sayılı Kanunun 12 nci maddesinde, “Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nisbetinde sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmek suretiyle ölen kişinin vergi borçlarından her mirasçının kendi miras hissesi nispetinde sorumlu olması esası getirilmiştir.[2]

Bu itibarla, ölen amme borçlusundan aranılan amme alacaklarının 213 sayılı Kanun kapsamına giren alacaklar olması halinde mirasçılar hakkında yapılacak takiplerde mirasçıların sorumlu oldukları tutarların 213 sayılı Kanunun anılan maddesi uyarınca tespit edilmesi gerekmektedir.

Buna göre, 213 sayılı Kanun kapsamındaki alacaklar için mirasçılar murisin vergi borçlarından miras hisseleri oranında sorumlu olacaklarından, vergi dairesince veraset ilamının tetkiki ile varislerin hisse oranlarının tespit edilmesi ve bu tespitten sonra mirasçıların her birine hisseleri oranında ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmesi gerekmektedir.

Bunun yanında miras bırakandan aranılan amme alacaklarının 213 sayılı Kanun kapsamında olmayan alacaklardan olması halinde mirasçılar hakkında yapılacak takipte 4721 sayılı Kanunun hükümleri esas alınacaktır. Buna göre, mirasçılar müteselsil sorumluluğun sona erdiği tarihe kadar borcun tamamından müteselsilen bu tarihten itibaren ise miras hisseleri oranında sorumlu tutularak takip edilecektir.[3]

1.Mirasın Kabul Edilmesi Halinde Takip

6183 Sayılı Kanunun 7’nci maddesinde; borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında bu Kanun hükümlerinin tatbik edileceği ve borçlunun ölümünden önce başlanılmış olan işlemlere devam edileceği açıklanmıştır.

6183 sayılı Kanunun 50 nci maddesi uyarınca, mirasçılar, mirası kabul veya ret etmemişlerse bu hususta 4721 sayılı Kanunda belirlenmiş süreler geçinceye kadar haklarındaki takip durdurulacaktır. 4721 sayılı Kanunun 606 ncı maddesinde; mirasın 3 ay içerisinde ret olunabileceği hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan Medeni Kanunu’nun 615 inci maddesi göre, önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkimi, yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabilir veya yeni bir süre tanıyabilir. Bu süre içerisinde mirasın kabul edildiğine ilişkin bir bilgi edinilmeden mirasçılar hakkında takip yapılmaması gerekir.

Bununla beraber, 4721 sayılı Kanunun 610 uncu maddesi uyarınca, mirası ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetiminde olmayan veya miras bırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı mirası reddedemeyeceğinden, mirası ret hakkından mahrum olan bu mirasçılar hakkında mirası ret süresi beklenilmeden takip işlemlerine devam edilmesi gerekmektedir.

2.Mirasın Reddedilmesi Halinde Takip

4721 sayılı Kanununun 605 ve 606 ıncı maddelerine göre yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler. Miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe miras bırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için miras bırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar. Yasal süre içinde mirası reddetmeyen mirasçı, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olur.

Aynı Kanununun 612 nci maddesinde de; “En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, Sulh Mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir denilmektedir.

4721 sayılı Kanunun 631’inci maddesi uyarınca, amme borçlusunun mirasının Devlete geçmesi halinde, Devlet deftere yazılan borçlardan, sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsünde sorumlu olacaktır. Mirasın mirasçılar tarafından reddedilmesi ve amme alacağının tereke varlığından alınamaması halinde, amme alacağı zamanaşımı süresi sonunda terkin edilecektir.

Bu bağlamda, mirasın birinci derecedeki mirasçıların tamamı tarafından reddi halinde miras ikinci derecedeki mirasçılara geçmez. Tereke tasfiye olunur, borçlar ödendikten sonra geriye kalan kısım varsa ret vaki olmamış gibi birinci derece mirasçılarına verilir.

Sulh Hukuk Hakiminin, en yakın yasal mirasçılarının tamamının mirası reddettiklerini belirlemesi halinde her hangi bir başvuruya gerek olmadan, kendiliğinden, resmi tasfiye yoluna gitmesi gerekir. Bu itibarla, mirası reddettikleri söz konusu mahkeme ilamı ile sabit olan mirasçılar, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun l2 inci maddesi uyarınca ölünün vergi borcundan sorumlu olmayacaklarından, murisin doğabilecek vergi borçlarının tahakkuk işlemleri için mirasçılar adına tarhiyat yapılmayacağı bu duruma göre, ölen kişi ile ilgili olarak yapılmış olan tarhiyata ait ihbarnamelerin, Medeni Kanun hükümleri uyarınca terekenin tasfiye işlemlerini yürütecek olan sulh hakimliğine tebliğ edilmesi gerekmektedir.[4]

3.Ölüm Halinde Takibin Geri Bırakılması

3.1. Borçlunun Ölümü Halinde Takip[5]

6183 Sayılı Kanunun 7’nci maddesinde; borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında bu Kanun hükümlerinin tatbik edileceği ve borçlunun ölümünden önce başlanılmış olan işlemlere devam edileceği açıklanmıştır.

Borçlunun ölümü halinde mirası reddetmemiş mirasçılar hakkında 6183 Sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır. 6183 Sayılı Kanunun 50’nci maddesi uyarınca, mirasçılar, mirası kabul veya reddetmemişlerse bu hususta 4721 sayılı Kanunda belirlenmiş süreler geçinceye kadar haklarındaki takip durdurulacaktır.

4721 sayılı Kanunun 606’ncı maddesinde; mirasın 3 ay içerisinde ret olunabileceği hükme bağlanmış olup, bu süre içerisinde mirasın kabul edildiğine ilişkin bir bilgi edinilmeden mirasçılar hakkında takip yapılmasına imkân bulunmamaktadır.

6183 Sayılı Kanunu’nun 50 inci maddesine göre, Amme borçlusunun ölümü halinde terekenin borçlarından dolayı yapılmakta olan takip yine ölüm günü ile beraber üç gün için geri bırakılır. Üç günün bitiminde terekenin borçları için takibata devam olunur.

Terekenin bir mahkeme veya iflas dairesi tarafından tasfiyesini gerektiren hallerde ise takip işlemleri durdurulacak, terekenin tasfiyesini yürüten mercie takibi gereken amme alacakları bildirilecektir. (A.A.T.U.H.K Md.7/1)

4721 sayılı Kanunun 641 ve 681’inci maddelerinde ise; mirasçıların tereke borçlarından dolayı müteselsilen sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Ancak, bu sorumluluk mirasın paylaştırılmasından itibaren geçecek 5 yıllık sürede geçerli olup, bu sürenin bitiminden sonra mirasçılar miras hisseleri oranında miras bırakanın borçlarından sorumlu olacaklardır.

Mirasın tutulan defter mucibince kabulü halinde, mirasçı, deftere kaydedilmemiş olsa dahi amme alacağından mirastan kendisine düşen miktar ile mesuldür. Defter tutma muamelesinin devamı müddetince satış yapılamaz. Bunun yanında 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 590 ve 619’uncu maddeleri gereğince defter tutmaya karar verilmesi halinde, defter tutma işlemlerinin devam ettiği süre içinde terekeye dâhil mal varlıklarının satışı yapılamayacaktır.

3.2. Borçlunun Yakınlarından Birinin Ölmesi Takip

Amme borçlusunun eşi (karısı yahut kocası), kan ve sıhriyet itibariyle usul veya füruundan birisinin ölmesi halinde amme borçlusu hakkında AATUHK gereğince yapılan takibat ölüm günü ile beraber üç gün için geri bırakılır.

Usul-füru (=üstsoy-altsoy=düzhat hısımlığı) bir kan hısımlığı türüdür. Medeni Kanunun (Yeni) 17.maddesine göre biri diğerinden gelen kişiler arasında üstsoy-altsoy hısımlığı; biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelen kişiler arasında yansoy hısımlığı vardır. Dedelerden başlayıp torunlara kadar olan yakınlık (hısımlık) ilişkisinde herkes birbirinin üstsoy ve altsoyudur.

Bu kapsamda üçüncü dereceye kadar kan hısımları ile sıhrî (kayın) hısımlığı konusunu aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. Buna göre borçlu durumundaki şahsın, birinci derece kan hısımları (Çocukları, annesi ve babası) ile birinci derece sıhri hısımları (Eşinin annesi ve babası) dolayısıyla belirtilen kişilerden birinin ölümü halinde 6183 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yapılan takibat ölüm günü ile beraber üç gün geri bırakılacaktır. Bunun dışında ikinci ve üçüncü derece kan ve sıhri hısımlığı ayrımı olmaksızın ve ara verilmeksizin takip devam edecektir.

Dereceleri Kan Hısımları Sıhri (Kayın) Hısımları
1. Derecede  Çocukları, annesi ve babası  Eşinin annesi ve babası
2. Derecede  Kardeşleri, torunları, büyükannesi ve büyük babası  Eşinin kardeşleri, eşinin büyük annesi ve büyük babası
3. Derecede  Kardeşinin çocukları, amcası, halası, dayısı, teyzesi  Eşinin kardeş çocukları, eşinin amcası, dayısı, halası ve teyzesi

3.3. Ölüm Halinde Ceza Düşer

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun 331 inci maddesi “Cezalar” başlığını taşımaktadır. Buna göre;  Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler vergi cezaları (vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları) ile cezalandırılır denilmektedir. Aynı kanunun 372 inci maddesi ise ölüm halinde vergi cezaları düşer hükmüne yer vermiştir. Bu nedenle vergi ziyaı cezası, usulsuzlük cezası ve özel usulsüzlük cezası ölüm halinde düşecektir. Vergi aslı ve gecikme faizi ve gecikme zammının takibine ise devam edilecektir.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38 inci maddesi “Suç ve Cezalara İlişkin Esasları” düzenlemiştir. Bu maddenin 7 inci fıkrasında “Ceza sorumluluğu şahsidir.” hükmü yer almaktadır. Anayasanın bu hükmü ile şahısların işledikleri idari veya adli suçlara istinaden gerek adli gerekse idari merciler tarafından verilen cezaların yalnızca o kişiye yönelik olarak infaz edilmesi gerektiği hüküm altına alınmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Ceza sorumluluğunun şahsîliğini düzenleyen 20 inci maddesine göre; Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz. Aynı kanunun Sanığın veya hükümlünün ölümü başlıklı 64 üncü maddesine göre ise, Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddî menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.

Bu bağlamda Tahsilat Genel Tebliğinde; “İdari para cezalarının düzenlendiği özel kanunlarda, cezaya muhatap olan kişilerin ölümü halinde idari para cezalarının mirası reddetmemiş mirasçılarından takip edilip edilmeyeceği yönünde ayrıca bir hüküm bulunmaması koşuluyla, Anayasanın 38 inci maddesinde yer verilen “Cezaların Şahsiliği” ilkesi gereğince, bu idari para cezalarının tahsilinden vazgeçilmesi icap etmektedir” denilmektedir.

1982 Anayasası’nın 38/7 inci maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 20 ve 64 üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde idari veya adli para cezalarının düzenlendiği özel kanunlarda, cezaya muhatap olan kişilerin ölümü halinde para cezalarının mirası reddetmemiş mirasçılarından takip edilip edilmeyeceği yönünde ayrıca bir hüküm bulunmaması koşuluyla tahsil edilmemesi gerekir.

Diğer taraftan tüzel kişilere yönelik olarak verilen adli veya idari para cezalarının tüzel kişiliğin mal varlığından tahsil edilememiş olması nedeniyle, 6183 Sayılı Kanun hükümlerine göre sorumlu tutulan ortaklar ve/veya kanuni temsilcilerin ölümü halinde, cezaya tüzel kişiliğin muhatap olması nedeniyle mirası reddetmemiş mirasçılardan bu alacakların takibine devam edilecektir.

Dip Notlar:

[1] 10.01.1961 tarihli ve 10705 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

[2] Seri: A No: 1 Tahsilat Genel Tebliği

[3] İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Tahsilat Grup Müdürlüğü’nün 31.07.2013 tarihli 6183 Sayılı Kanun Uygulama Tamimi

[4] Gelirler Genel Müdürlüğü’nün 19.12.1996 tarih ve B.07.0.GEL.0.28/2809-12-44/60823 sayılı Özelgesi

[5] ÖZDEMİR Muharrem. Kamu Hukukunda Takibin Geri Bırakılması. https://alomaliye.com/2010/muharrem_ozdemir_haciz_ert.htm

 

Exit mobile version