Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Danıştay Dördüncü Daire Kararı E.2015/497

Danıştay Dördüncü Daire Kararı E.2015/497

T.C.

DANIŞTAY

Dördüncü Daire

Esas No : 2015/497

Karar No : 2015/3174

Özeti : Sahte Fatura Düzenlediği İleri Sürülen Davacı Hakkında Kendi Adına Düzenlenen Vergi Tekniği Raporunun Tebliğ Edilmemesinin, Davacının Savunma Hakkını Kısıtladığı Hakkında.

Temyiz Eden : … Alüminyum Döküm Krom Metal Sanayi Ticaret Limited Şirketi Vekili : Av. …

Karşı Taraf : İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı Vekili : Av.

İstemin Özeti: Sahte fatura düzenlediği ileri sürülen davacı adına 2012 yılı için salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile 2012/10-12. dönemi geçici verginin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 8. vergi mahkemesinin 20/10/2014 günlü ve e:2014/194, k:2014/2092 sayılı kararıyla; davacı hakkında düzenlenen 19.11.2013 tarih ve 2013/37 sayılı vergi tekniği raporunda yer alan tespitler uyarınca davacının sahte fatura düzenleyicisi olduğu sonucuna ulaşıldığından yapılan cezalı tarhiyatlarda hukuka aykırılık bulunmadığı, mahsup süresi geçtikten sonra kesinleşen geçici verginin terkin edileceği, ancak gecikme faizi ve cezanın tahsil edileceği belirtildiğinden, dava konusu geçici vergi tarhiyatında hukuka uyarlık, geçici vergi üzerinden kesilen vergi ziyaı cezasında ise hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir. Kararın, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi Ş. Emre Dülger’in Düşüncesi : Temyiz İsteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Türk Milleti Adına

Hüküm Veren Danıştay Dördüncü Dairesince, dosya tekemmül ettiğinden davacının yürütmenin durdurulması isteminin incelenmesine gerek görülmeyerek işin esası incelenip gereği görüşüldü:

Sahte fatura düzenlediği ileri sürülen davacı adına 2012 yılı için salınan Vergi Ziyaı Cezalı Kurumlar Vergisi ile 2012/10-12. dönemi geçici verginin kaldırılması istemiyle açılan davayı kısmen kabul eden, kısmen reddeden vergi mahkemesi kararı temyiz edilmiştir. anayasanın 36’ncı maddesinde yer verilen iddia ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta ve birbirinden ayrılmaz niteliğiyle de hak arama hürriyetine temel oluşturmaktadır. hak arama hürriyeti, önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.önemi nedeniyle yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil, aynı zamanda bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. savunma hakkının öznesi, suçlanan kişidir. kişinin, savunma seçeneklerini değerlendirebilmesi için, öncelikle kendisine yöneltilen suçlamanın varlığını ve sebeplerini bilmesi gerekir. çağdaş bir hukuk düzeninde bu hakkın kullanılması, olabildiğince kolaylaştırılmalı; olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.

Savunma hakkının belirtilen şekilde kullanılabilmesi ise; iddia olunan fiile ilişkin tespit ve kanıtların bilinmesi, buna bağlı olarak karşı argümanlar geliştirilerek aksi yönde tespit ve kanıtların sunulmasıyla mümkündür.
Anılan anayasa hükümleri, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunan ve “hukuk devleti”nin vazgeçilmez ilkelerinden olan “hak arama özgürlüğü”, “adil yargılanma hakkı” ve “mahkemeye başvuru hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup, söz konusu temel haklara anayasal bir değer yüklediği açıktır. Savunma hakkı, Anayasa’nın ‘kişinin hakları ve ödevlerini belirleyen ikinci bölümünde yer alan, temel haklardandır. Evrensel konumu nedeniyle, insanlığın ortak değerlerinden sayılmaktadır. felsefi ve hukuksal nitelikleri ve içerikleriyle adalet kavramı ve yargılama işlevi, birbirini tümleyen, birbirinden ayrılamaz nitelikteki sav-savunma-karar üçlüsünden oluşan yargıyla yaşama geçmektedir.

Anayasa Mahkemesinin 14.07.1998 Günlü E:1997/41 K:1998/47 Sayılı Kararında; Avrupa İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin, Savunma Hakkının Önemini ve Gereğini Vurgulayan 6. Maddesini de dikkate alarak savunma hakkının niteliğini vurguladığı, herkesin kendisine yönelik isnadın nedeninden ve niteliğinden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek hakkına sahip olduğu; olayı, isnadın nedenini ve hukukî niteliğini bilmeyen kişinin kendisini yeterince savunamayacağının açık olduğu, bu hususun, savunma hakkının temelini oluşturduğu belirtilmiştir.

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu‘nun “Vergi Mahremiyeti” Başlıklı 5’inci Maddesinde, “Aşağıda yazılı kimseler görevleri dolayısıyla, mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemezler ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef’ine kullanamazlar;

1. Vergi Muameleleri Ve İncelemeleri İle Uğraşan Memurlar;
2. Vergi Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri Ve Danıştayda Görevli Olanlar;
3. Vergi Kanunlarına Göre Kurulan Komisyonlara İştirak Edenler;
4. Vergi İşlerinde Kullanılan Bilirkişiler.

Bu yasak, yukarıda yazılı kimseler, bu görevlerinden ayrılsalar dahi devam eder.” Hükmüne Yer Verilmiş, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 35’inci Maddesinin İkinci Fıkrasında’da, Takdir komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği düzenlemesi hükme bağlanmıştır.

Bu düzenlemeye göre; mükelleflerin uzlaşma, dava açma ve savunma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için tarhiyatın dayanağı olan ve tarhiyatın yapılma nedeni ile matrah farkının tespitine ilişkin hesaplamaların nasıl yapıldığına dair açıklamaları içeren takdir komisyonu kararının, vergi inceleme raporunun veya tarhiyata dayanak alınan “mükellef adına” düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu anlaşılmaktadır. bu niteleme karşısında takdir komisyonu kararının, inceleme raporunun veya mükellef adına düzenlenmiş vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmemesinin, anılan kanun’un 108’inci maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı olarak mütalaa edilmesine de olanak bulunmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı adına yapılan tarhiyata esas teşkil eden takdir komisyonu kararının dayanağı olan davacı hakkında düzenlenen 19.11.2013 tarih ve 2013-a-3668/37 sayılı vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmıştır. bu durum karşısında, yukarıda yazılı nedenlerden dolayı davacının savunma hakkının engellendiği tartışmasız olup, sadece takdir komisyonu kararı ile vergi ve ceza ihbarnamesi tebliğ edilmek suretiyle davacıya bildirilen tarhiyatın kaldırılması gerekmektedir.

Bu nedenle, vergi mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne ve istanbul 8. vergi mahkemesinin 20/10/2014 günlü ve e:2014/194, k:2014/2092 sayılı kararının bozulmasına, 10/06/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Exit mobile version