Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

İcra İflas Hukuku İle Kamu Alacakları Hukuku Arasındaki Farklılıklar

İcra İflas Hukuku İle Kamu Alacakları Hukuku

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
m.ozdemir@vdd.com.tr

1-GİRİŞ

Toplumu oluşturan bireylerin kendi aralarındaki alacak-borç ilişkisinden doğan ihtilafların çözümünde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri icra edilirken, bu ihtilaflı ilişkinin devlet ile bireyler arasında yaşanması halinde ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri tatbik edilmektedir. Bu yönüyle İcra ve İflas Hukuku özel hukuk içerisinde, taraflardan birinin devlet olması nedeniyle 6183 sayılı Kanun ise kamu hukuku içerisinde değerlendirilmektedir.

Bireylerin diğer bireylerden para, teminat alacakları yanında kambiyo senetlerine (poliçe, çek, bono ve senet) gibi belgeye dayanan alacakların takibinde ilamsız takip yöntemi geçerlidir. Bu yöntemle mahkemelerde dava açılmaksızın icra müdürlükleri aracılığıyla doğrudan takip imkânı tanınmıştır. Bunun yanında alacaklının elinde bu tür belgesi bulunmayan ve para ve teminat alacakları dışındaki ihtilaflarda doğrudan icra dairesine başvurulamamakta ve ilk önce yargılama yolu ile lehine ilam alınmasını gerektirmektedir.  İlamsız takip ile icra dairesine başvuran alacaklının takip talebi üzerine ödeme emri, ilamlı takipte ise, ödeme emri yerine icra emri gönderilir.

6183 sayılı Kanun kapsamında ise alacağın kesinleşmesine müteakip vergi dairesi müdürlüğü tarafından ödeme emri gönderilmekte ve alacak takipsiz iken takipli hale gelmektedir.

Başta ödeme emri olmak üzere şikâyet müessesesi, haciz ve haczin uygulanması yöntemlerindeki farklılıklar ele alınmış ve iki temel kanun arasında uyumlaştırmanın yapılması için önerilerde bulunulmuştur.

2- İKİ TEMEL KANUN ARASINDAKİ TEMEL FARKLILIKLAR

2.1. Ödeme Emri

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 60 ve 62’ncı maddesine göre, İcra müdürü takip talebinin bu kanunda öngörülen şartları içerdiğine karar verirse ödeme emri düzenler. İtiraz etmek isteyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur. 66’nci maddesine göre, ödeme emrini tebliğ edilen borçlu 7 günlük itiraz süresi içerisinde icra dairesine itiraz edildiği takdirde takip durur.

6183 sayılı Kanunun 58’nci maddesine göre, kendisine ödeme emri tebliğ edilen şahıs 7 gün içerisinde vergi mahkemesine nezdinde ödeme emrine karşı itirazda bulunması gerekir. 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27 maddesinin (4) numaralı bendine göre, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemler ile tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar tahsil işlemini durdurmayacaktır.

Kanunun 58’nci maddesinin üç numaralı fıkrasında yer alan “itirazda bulunan borçlu bu kanuna göre teminat gösterdiği takdirde takip muamelesi itirazlı borç miktarı için ve vergi mahkemesince bu hususta karar verilinceye kadar durdurulur” hükmü kaldırıldığından ödeme emrine karşı yargılama süreci devam ederken bu süreçte tahsil dairesine teminat gösterilse dahi tahsilâta devam edilecektir.

ÖNERİMİZ

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda icra dairesi tarafından gönderilen ödeme emrine karşı icra dairesi itiraz edildiği takdirde icra takibi duracaktır. Ancak 6183 sayılı Kanunu’nun 58’nci maddesi mucibince vergi mahkemesi nezdinde itiraz edilmesi halinde icra takibi durmayacaktır. Aksine borç miktarı kadar teminat gösterilse dahi zorlaştırıcı hüküm nedeniyle takibe devam edilecektir.

Bu nedenle 2004 sayılı Kanun ile 6183 sayılı Kanunda yer alan ödeme emrine itiraz hükümleri uyumlu hale getirilerek dava açılması halinde icra takibinin durmasının sağlanması gerekir.

2.2. Şikâyet müessesesi

2004 sayılı Kanunun 16’nci maddesinde şikâyet müessesesi getirilmiştir. Buna göre, İcra ve İflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı icra mahkemesine şikâyette bulunulabilir. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilir. Şikâyet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Örneğin, icra takibinde takdir hakkı olan konularda icra dairesinin borçlular arasında farklı işlemler ve uygulamalar yapması bu kapsamda değerlendirilebilir.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda şikâyet müessesesine yer verilmiş iken 6183 sayılı gibi köklü bir Kanunda bununla ilgili bir düzenlemenin yer almaması eksiklik olarak göze çarpmaktadır.

2.3. Taşınır malların satılması

2004 Sayılı Kanunun 114’ncü maddesinde açık artırma ile ilgili hükümler yer almaktadır. Buna göre, Açık artırmaya elektronik ortamda teklif verme yoluyla başlanır. Elektronik ortamda verilecek teklifler haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin % 50’sinden az olamaz; teklif vermeden önce, haczedilen malın tahmin edilen kıymetinin yüzde yirmisi nispetinde teminat gösterilmesi zorunludur. İkinci ihalede, alıcı çıkmazsa veya malın tahmin edilen bedelin % 50’sinden az bir bedel teklifi yapılırsa satış talebi düşer.

6183 sayılı Kanunun 87’nci maddesinde ise, birinci artırmada tespit edilen bedelin % 75’ini bulması şarttır. Bu bedel ile alıcı çıkmaz ise ikinci artırma yapılır ve % 75 şartı koşulmaksızın verilen bedel ne olursa olsun alıcıya satışı yapılmaktadır.

ÖNERİMİZ

2004 sayılı Kanunda borçlu korunmak suretiyle birinci ve ikinci ihalede % 50’lik sınır getirilmek suretiyle malların ucuz bir bedele satılması engellenmiştir. Bu bedel ile de satılamaması halinde satış talebi düşer demek suretiyle koruyucu hüküm getirmiştir.

Oysaki 6183 sayılı kanununda ikinci ihalede verilen bedel ne olursa olsun satılmasına cevaz verilmiştir. Örneğin, Borçluya ait malın değeri 100.000 TL ise bunun ikinci ihalede 5.000 TL’ye satılmasına izin verilmesi hakkaniyetli değildir.

Bu nedenle, 6183 sayılı kanunda yapılacak yasal düzenleme ile ikinci ihalede malın biçilen değerinin % 50’sinden daha düşük olamaz hükmü getirilerek menkul malların satışı 2004 sayılı Kanun ile uyumlu hale getirilmelidir.

3- SONUÇ

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun aynı amaca hizmet etmektedir. Biri özel hukuktan doğan alacakların takibini düzenlerken diğeri ise kamu alacaklarını güvence altına alan takip usullerine yer vermektedir.

Bu kapsamda icra takibinin en temel belgesi olan ödeme emri ve takibe ilişkin diğer düzenlemelerde iki kanun arasındaki belirgin farklılıklar giderilmeli ve yapılacak yasal düzenlemeler ile uygulama birliği sağlanmalıdır.

Exit mobile version