Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Avrupa Birliği Ekonomik Kriterleri ve Türkiye’nin Performansı

DENİZ ÇEVİK

AB Ekonomik Kriterleri

Deniz ÇEVİK 
Gelir Uzman Yardımcısı
denzcvk@gmail.com

Avrupa Birliği 1950 yılında Avrupa Kömür Çelik Topluluğunu kuran anlaşmanın imzalanmasıyla temelleri atılan ve üye ülkeler arasında demokrasinin, insan haklarına, hukukun üstünlüğünün, ekonomik gelişme ve kalkınmanın sağlandığı, birlikte barış içinde yaşanabilecek dünya yaratma ideasını taşıyan uluslar-üstü ekonomik ve siyasi bir örgüttür. Avrupa Birliği temellerinin atıldığı 1950’li yıllardan başlayarak günümüze kadar yapılan pek çok zirve ve bu zirveler sonucunda imzalanan antlaşmalarla revizyona uğramış ve günümüzdeki son halini 2009 yılında imzalanan Lizbon antlaşmasıyla almıştır.

Avrupa Birliği görüldüğü üzere  birçok alanda üye ülkeler arasında uluslar-üstü bir entegrasyonu hedeflemektedir. Temel hedeflerinden en önemlilerinden bir tanesi ise üye ülkeler arasında gümrük birliğinin sağlandığı, malın, sermayenin ve emeğinin serbest dolaştığı bir ortak pazarın yanı sıra üye ülkeler arasında ortak bir para biriminin kullanıldığı ve benzer ekonomik politikaların yürütüldüğü tam bir ekonomik bütünleşmeyi sağlamaktır.

Üye ülkeler ve üye adayı ülkeler, AB içerisinde yer alabilmek veya sıkıntısız bir şekilde üyeliklerini sürdürebilmek için AB’nin kurucu antlaşmalarından olan Kopenhag (1993) ve Maastricht’te (1992) yer alan ekonomik ve mali kriterleri yerine getirmek zorundadırlar. AB ekonomik entegrasyonu sağlayabilmek için ülkeleri, bu kriterleri sağlama noktasında denetlemekte ve izlemektedir.

KOPENHAG KRİTERLERİ

Bilindiği üzere 1993 yılında Hollanda’nın Kopenhag şehrinde imzalanan antlaşma ile AB’ye üye olarak kabul edilebilmek için aday ülkelerin yerine getirecekleri kriterleri üç başlık altında toplamıştır.

Bunlar;

Bunlar temel başlıklar olmasının yanı sıra alt başlıklarında pek çok kriteri barındırmaktadır. AB’nin genişleme politikaları doğrultusunda Kopenhag sözleşmesi imzalanmış ve üye adayı ülkelerden bu kriterleri yerine getirmeleri beklenmiştir. Bir ülke Kopenhag kriterlerinin siyasi kriterlerini yerine getirdiği taktirde AB o ülkeyi aday ülke ilan etmekte ve tam üyelik müzakere sürecini başlatmaktadır. Türkiye ile AB arasındaki tam üyelik müzakere süreci ise Türkiye’nin siyasi kriterleri yerine getirmesiyle 2005 yılında Brüksel zirvesinde başlatılmıştır.

Kopenhag ekonomik kriterlerinde asıl amaç üye adayı ülkelerin özellikle soğuk savaşın bitimiyle Balkanlarda ortaya çıkan ülkelerin (Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Estonya, Letonya, Litvanya ve  Slovenya) eski merkezi ekonomik yapının terk edilmesi sonucu piyasa ekonomisine geçişte desteklenmesi, AB içindeki ekonomik rekabete karşı koyabilmeleri hedeflenmiştir. Bu amaçlar doğrultusunda ülkelere ekonomik yardımlarda bulunulmuştur.

Kopenhag Ekonomik Kriterleri:

İşleyen piyasa ekonomisi;

AB’ye üye olmak isteyen bir ülke bu şartları yerine getirmek zorundadır.

Türkiye açısından değerlendirecek olursak; 2001 yılında yaşanan krizle birlikte yeni bir ekonomik döneme geçiş başlamıştır, hazırlanan “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programıyla reformlar başlamıştır. Merkez Bankasının kanunu değiştirilmiş ve yasal bağımsızlık tam anlamıyla kazandırılmaya çalışılmıştır. MB’nin bağımsızlığı ile fiyat istikrarı temel amaç olmuş MB’nin kamuya kredi verme durumu ortadan kaldırılmıştır. Bu şekilde 2001 öncesinde çift hanelerde yer alan enflasyon rakamları sadeleşme eğilimine girmiş buna bağlı olarak da faizler düşme eğilimine girmiştir.

Deregülasyon artmış denetleyici ve düzenleyici kuruluşlar piyasa aksaklıklarını gidermeye çalışmışlardır. Özelleştirmelerin artmasıyla devlet piyasadan çekilmeye başlamıştır. Finansal sistemin istikrarı MB’nin hedefleri arasına girmiş ve yatırımcıya fon sağlamaya yönelik kredi imkanları artırılmaya çalışılmıştır. 2002 yılından itibaren döviz kurları serbest bırakılmış ve fiyat mekanizması işlemeye başlamıştır. Görüldüğü üzere Türkiye bu noktada kriteri sağlama noktasında daha fazla reform yapması gerekse de başarılıdır.

Kopenhag ekonomik kriterlerinin diğer önemli bir şartı ise Avrupa Piyasalarıyla rekabet edebilecek güce sahip olmaktır. Bilindiği üzere AB üye ülkeler arasında ekonomik bir entegrasyon hedeflemektedir. Bunun ilk aşaması ise üyelik sürecini başlattığı ülke ile ekonomik bütünleşme aşamalarından biri olan gümrük birliği kurarak gerçekleştirmektedir. Gümrük birliği içerisinde yer alan ülkeler birlik içinde dış ticareti kısıtlayan her türlü engelleri ve vergileri kaldırırken üçüncü ülkelere karşıda ortak bir dış ticaret politikası yürütmek zorundadır. Ülkeler dış ticaret yaparken belli politikalarla rekabet edebilmektedir. Gümrük birliğinin getirmiş olduğu bazı koşullar bunun ortadan kalkmasına ve ülkenin rekabeti yüksek ülke karşısında savunmasız kalmasına yol açabilmektedir. Bu olumsuz durumun yaşanmaması adına ülkeler kendi endüstrilerini gümrük birliği öncesi desteklemeli rekabet güçlerini artırıcı politikalar izlemeleri gerekmektedir. Bu noktada katma değeri yüksek ve yüksek teknolojili ürünlere yatırım yapmak gerekmektedir.

Bunun yanında AB, üye adayı ülkelerin, AB’ye üye olmayan diğer ülkeler ile STA (Serbest Ticaret Antlaşması) imzalamasını beklemektedir. Bu durum ise rekabetin önemini daha artırmaktadır.

Türkiye ile AB arasında gümrük birliği süreci 1993 yılında başlamış ve 1996 yılında tamamlanmıştır. Gümrük birliği aşamalı bir şeklide gerçekleşmiş başlangıçta işlenmiş tarım ürünleri, otomotiv gibi belli başlı malları kapsamıştır. Türkiye’nin geçişi dengeli ve desteklenerek sağlanmıştır. Türkiye AB ile gümrük birliği içerisindeki rekabetle olan mücadelesi nispetinde olsa başarılıdır. Günümüzde dış ticarette en önemli partnerimizden biri AB ve AB üyesi ülkelerdir. Fakat Türkiye hala dış ticarette enerji kaynaklarına bağlılıktan dolayı cari açık vermektedir. Bunun dengelenmesi noktasında en önemli yol ise katma değeri yüksek mallar üreten sektörlerin desteklenmesi ve yüksek teknolojik mallara yatırım yapılması şarttır. Bunun yanında beşeri sermaye ve eğitim sisteminde reformlar biran önce gerçekleştirilmelidir.

MAASTRİCHT KRİTERLERİ

Yukarıda bahsettiğimiz gibi Maastricht kriterleri 1992 yılındaki Hollanda zirvesinde ortaya çıkan ve daha çok mali kriter olarak bilenen kriterlerdir. Genel anlamda üye ülkeler için getirilen kriterler olsa da üye adayı ülkelerde Maastricht kriterlerini sağlamak zorundadırlar. Çünkü üyelik gerçekleştiği durumda bu kriterlerin varlığı aranacak ve AMB (Avrupa Merkez Bankası) tarafından denetlenecektir. Unutulmamalıdır ki AB üye ülkeler arasında “Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB)” hedeflemektedir ve bu alanın şartları bahsedeceğimiz kriterlerdir.

Maastricht kriterleri beş başlık altıda toplanmıştır bunlar;

— Kamu Kesimi Dengesi

Üye devletlerin bütçe açıkları GSYH’nın % 3’ünden fazla olmayacaktır.

— Kamu Brüt Borç Stoku

Üye devletlerin kamu borçları GSYH’nın % 60’ını aşmayacak, üzerindeyse de %60 sınırına doğru istikrarlı bir biçimde azalma eğiliminde olacaktır.

— Enflasyon Oranı

Üye devletlerde enflasyon oranı, fiyat istikrarı konusunda en başarılı performansa sahip üç üye ülkenin ortalamasını 1,5 puandan fazla geçmeyecektir.

— Döviz Kuru İstikrarı

Son 2 yıl itibarıyla üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüasyon edilmiş olmamalıdır.

— Uzun Dönemli Faiz Oranları

Herhangi bir üye devletin uzun dönem faiz oranları ortalaması, en düşük enflasyon oranına sahip üç üyenin uzun dönem faiz oranları ortalamasını 2 puandan fazla geçmeyecektir

AB içerisinde şu an için  Yunanistan ve İspanya gibi ülkeler bu kriterlerin bazılarını sağlayamamaktadır. Bu durum ise ekonomik ve parasal birliği tehdit etmektedir. AMB bu durumu ortadan kaldırmak için bu ülkeleri ekonomik anlamda desteklemektedir. Şimdi Türkiye’nin bu kriterleri ne kadar sağladığını bazı AB üyesi ülkelerle karşılaştırmalı olarak değerlendirelim.

Yukarıda 2016 yılı verilerine dayanarak oluşturulan tablo Maastricht kriterlerine göre Türkiye, AB, Euro Bölgesi, Yunanistan, İspanya, Almanya ve Fransa’yı karşılaştırmalı olarak analiz etmek için hazırlanmıştır. Analize Maastricht kriterlerinden olan döviz kurlarının son 2 yıl itibarıyla üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüasyon edilmiş olmamalı kriteri eklenmemiştir. Çünkü bu ülkeler hali hazırda serbest döviz kurunu benimsemiş durumdadırlar.

Maastricht kriterlerine göre, üye devletlerin bütçe açıkları GSYH’nın % 3’ünden fazla olmamalıdır. Görüldüğü üzere bu kriter tabloda yer alan ülkeler tarafından İspanya dışında sağlanmıştır. İspanya içinde bulunduğu ekonomik durgunluktan dolayı genişletici maliye politikası uygulamaktadır bu durumda bütçe açığının %3’ten fazla olmasına yol açmaktadır. Türkiye 2001 yılından itibaren başlayarak mali disiplinin sağlamayı başarmıştır. Bunun sürdürebilirliği günümüzde devam etmektedir.

Diğer bir kriter olan Borç Stoğu/GSYİH oranın %60 fazla olmaması koşulu Türkiye dışında tabloda yer alan ülkeler tarafından sağlanamamaktadır. Özellikle Türkiye’nin mali disiplini sağlamasıyla bütçe açığının düşmesi, borçlanma miktarını da düşürmüştür. Tabloya göre Türkiye dışındakilerin bu kriteri sağlayamamasının temel sebebi AB’nin 2008 kriziyle birlikte girdiği krizden genişletici maliye ve para politikalarıyla çıkma çabasıdır. Tabloda yer alan AB ülkeleri enflasyonu yükseltebilmek için dış piyasalardan aşırı borçlanmaya gitmektedirler. Özellikle Yunanistan yüksek borç stoğu nedeniyle zor günler yaşamaktadır.

Enflasyon oranı noktasında değerlendirecek olursak Türkiye’nin bu kriteri sağlayamadığı ortadadır. AB ve Euro Bölgesinde enflasyon oranı %2 civarında iken, Türkiye’de 2016 yılında %8 üzerinden gerçekleşen oran Türkiye açısından istenmeyen bir durumdur. Enflasyonu düşürmek için daha fazla çaba sarf edip, enflasyon yaratan unsurları ortadan kaldırmamız gerekmektedir.

Faiz oranları bakımından da Türkiye’nin başarılı olmadığı ortadadır. Bugün AB yaşadığı kriz dolayısıyla sıfır ya da negatif faiz uygulamaktadır. Türkiye de enflasyon oranlarının hala AB’ye kıyasla yüksek olması uzun vadeli faizlerin oldukça yüksek olmasına yol açan unsurlardan biridir.

Maastricht  Kriterlerinden bütçe ve kamu borcu kriterlerinde, Türkiye pek çok AB üyesi ülkeye ve EPB ortalamasına göre daha iyi durumda bulunmaktadır. Enflasyon ve faiz kriterleri ise halen AB üyelerine göre yüksek bir seviyededir.

SONUÇ

Rekabet gücü yüksek tek bir Avrupa pazarı yaratma hedefine ulaşmak için AB, serbest piyasa düzenine sahip olmalarını gerekli gördüğü aday ülkelerin tam üyelik öncesinde belli bir ekonomik düzeye ve rekabet gücüne erişmelerini ve tam üye olduktan sonra da ekonomilerinin Birlik pazarında rekabet baskısına dayanma kapasitelerini arttırmalarını istemektedir. Bu noktada AB Ekonomik ve Parasal Birlik hedeflerine ulaşma noktasında üye ve üye adayı ülkelerden Kopenhag  ve Maastricht kriterlerini yerine getirmelerini beklemektedir. 2008 krizi sonrası AB ülkeleri ekonomik sorunlar yaşasa da yakın zamanda toparlanma eğilimine girmeye başlamıştır.

Türkiye ise AB ile uzun bir geçmişe sahiptir ve hala üyelik süreci devam etmektedir. Türkiye 2001 yılından itibaren ekonomik kriterleri yerine getirebilme gücü ortaya koysa da hala ekonomik anlamda çok yol kat etmesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA

 

Exit mobile version