Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Anayasa Madde 73

Anayasa Madde 73

Deniz ÇEVİK
Gelir Uzman Yardımcısı
denzcvk@gmail.com

Bilindiği üzere anayasalar toplumların barış içinde beraberce yaşamalarını sağlayan toplumsal bir sözleşmedir. Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirtir ve toplumların ülke üzerindeki egemenlik haklarını, bireylerin temel haklarını  ve bu hakları hangi koşullar altında kullanılabileceklerini belirleyen temel kanunlardır. Anayasalar devletin yönetme hakkına ve bireylerin temel haklarına meşrutiyet kazandırmaktadır.

Anayasaların günümüz halini alması ise uzun ve kanlı  tarihsel bir sürecin sonucudur. Anayasacılık olarak nitelendirebileceğimiz  ilk önemli gelişme, ilk anayasal belge olarak kabul gören 1215 Magna Carta Libertatum‘dur. İngiltere’de imzalanan bu belge ile kralın yetkilerin ilk kez sınırlandırılmış ve kral bazı yetkilerini kullanırken parlamentonun onayına tabi olmuştur. Bu belgede yer alan en önemli maddelerden biri ve yazımızın konusunu oluşturan kısım vergi ile ilgili olan maddedir.

Devletlerin egemenlik haklarından kaynaklı olarak halktan çok eski dönemlerden beridir, temelde devletin kendi harcamalarını finanse etmek için vergi toplamışlardır. Özellikle yaşanan büyük savaşların finanse edilmesi için  vergi toplanmıştır. Fakat her dönemde vergi toplamak toplumlarda büyük sorunlara hatta isyanlara sebep olmuştur. Çünkü vergi koyma iradesinin tek bir kişide olması belirli bir süre sonra vergilerin aşırı toplanması ve vergi yükünün katlanamaz hale gelmesine yol açmıştır. Bunun sonucu ortaya çıkan isyanlar o kadar büyük boyutlara ulaşmaktaydı ki iktidarların değişmesine yol açabilmekteydi. Özelikle Osmanlı’da Celali İsyanları ve Patrona Halil İsyanı Avrupa’da Wat Tyler İsyanı, Hampden Hareketi, Poujade Hareketi ve Baş Vergisi İsyanı, Amerika’da ise Pul vergisi İsyanı ve  Boston Çay Partisi isyanları yöneticilerin topladıkları aşırı vergiler yüzünden ortaya çıkmıştır. Magna Carta Libertatum’un imzalanmasının arka planında da halkın vergi isyanlarının etkisi oldukça yüksektir. Magna Carta’da yer alan madde ile kralın vergi koyma ve toplama yetkisi parlamento onayına tabi kılınmıştır.

Vergilemenin gelişimi ve çağdaş bir çizgiye kavuşması batılı ülkelerde demokrasi anlayışının doğması ve mutlak siyasal iktidarın vergilendirme gücünün sınırlandırılması yönündeki girişimlerin ortaya çıkması sonucunda olmuştur. Özellikle kraliyet dönemlerinde kralların isteği ve keyfiliği vergi salmada etken olabilirken bu keyfiliğin önüne geçebilecek en önemli kavram halkın isteğine dayanan vergileme yöntemi olmuştur.  İktidarın vergilendirme gücünün sınırlandırılması parlamentoların yasama yetkilerinin kaynağı olmuştur. Tarihte ilk demokrasi savaşları mutlak iktidarların vergilendirme konusundaki keyfi tutumlarına bir tepki olarak başlamıştır. Halk temsilcilerinden oluşan parlamentolar ilk yetkilerini vergilendirme konusunda almışlardır. Parlamentoların onayı olmaksızın vergi alınamayacağı (temsilsiz vergi olmayacağı) kuralı, batı demokrasilerinin temel anayasal ilkelerinden biri olarak kabul edilmiştir. Batıda ilk kez Magna Carta Libertatum ile parlamentoya vergi koyma yetkisi tanınırken Osmanlı’da ilk adımlar ise 1839 Tanzimat Fermanında yer almıştır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi vergilemenin gelişimi, demokrasi ve insan haklarının gelişimiyle günümüzde artık anayasaların içerisinde yer alarak yasama gücüne dayalı bir hal almıştır.

Şimdiye kadar vergilemenin günümüzdeki durumuna nasıl geldiğine kısa bir bakış attık. Asıl konumuza geri dönmek gerekirse. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyetinde hala yürürlükte olan 1982 Anayasasının dördüncü bölümünde “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlığı altında yer alan madde 73 vergi ödevini düzenlemektedir. Anayasada yer alan bu madde ile Türkiye Cumhuriyeti devleti vergi koyma ve toplama yetkisini yasal bir zemine oturtarak parlamentoya  yani halkın temsilcilerine bırakmıştır. Bu madde ile hükümetin, parlamentonun onayı olmadan vergi koyması ve toplamasının önü kapatılmıştır. Verginin anayasamızın siyasal haklar bölümünde, bir hak olarak düzenlenmesinin yanı sıra aynı zamanda tüm toplum tarafından yerine getirilmesi gereken bir ödev olarak  kabul edilmiştir. Bundan kaynaklı herkes vergi ödemekle mükelleftir.

1982 Anayasasında madde 73’e göre;

Maddenin birinci fıkrasında yer alan ifade de “Herkesin kamu giderinin karşılanması için mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür.”  Fıkra öncelikle verginin neden topladığını ortaya koymaktadır. Devletin yapmış olduğu tüm kamu harcamaların en önemli finans kaynağı vergilerdir. Örneğin yapılan; cari harcamalar (memur maaş ödemeleri, kırtasiye ve malzeme alımları ve süreklilik tekrar eden harcamalar), yatırım harcamaları (yol, köprü, baraj ve konut inşaatları vb.) ve transfer harcamaları (emekli maaşları, öğrenci bursları, yoksullara yapılan ayni ve nakdi ödemeler vb.) birer kamu harcamasıdır ve devletin bu harcamaları karşılayabilmesi için vergi toplaması gerekmektedir.

Fıkranın devam kısmında vergileme açısından son derece önemli olan “Vergi Adaleti “kavramına vurgu yapılmaktadır. 1982 Anayasası vergi adaletinin sağlanması noktasında referans aldığı yöntem “Mali Güç (ödeme gücü)” ilkesidir. Ödeme gücü ilkesine göre bireyler vergi ödevini yerine getirirken mali gücüyle doğru orantılı olarak ödemeyi gerçekleştirirler. Tabi ki mali güç ilkesinin benimsenmesi başlı başına vergi adaletinin sağlanması noktasında yeterli değildir. Bazen yönetenler özellikle seçim zamanlarında -seçim öncesi ve sonrası- artan kamu harcamalarını finanse etmek için vergileri artırabilir ya da vergi aflarıyla bazı grupların oylarını toplaya bilmek için vergi borç ve cezalarını ya tamamen silmeye ya da taksitlendirmeye gidebilirler.

Özellikle ülkede uygulanan vergi sisteminde dolaylı vergilerin ağırlıkta olması durumunda yukarıda bahsettiğimiz seçim ekonomileri  vergi adaletini olumsuz etkilemektedir. Genelde uygulanan vergi afları dolaysız vergileri ( kurumlar vergisi vb.) kapsamaktadır. Dolaysız vergilerde mükellef vergi borcunu bazen ödememekte veya erteleye bilmektedir. Dolaylı vergilerde ise  ( KDV, ÖTV ) asıl vergi yükünü taşıyan tüketicilerden vergi peşinen toplandığından herhangi bir af söz konusu olmamaktadır. Bu durum ise vergi adaletini olumsuz etkilemektedir.

Dolaylı vergilerin ağırlıkta olması vergi adaletini bozmasının yanında bireyleri kayıt dışılığına itmekte ve vergi gayretini düşürmektedir. Örneğin KDV ve ÖTV gibi vergilerin, oranlarının çok yüksek ve çeşitli olması bireylerin fatura ve fiş almama-vermeme alışkanlığı kazanmalarına yol açmaktadır.

Vergi adaletinin sağlanması toplumsal huzurun oluşmasının yanında kayıt dışılığı azaltacağı için vergi hasılatı da artacaktır.  2016 yılı 458,7 milyar ₺ vergi gelirinin; %55,7 KDV-ÖTV gibi dolaylı vergiler iken kurumlar vergisi sadece %9’u oluşturmaktadır. %21 ise Gelir vergisidir. Görüldüğü üzere dolaylı vergiler toplam vergi hasılatının çok büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Bu durum ise vergi adaletinin zayıf olduğu ortaya koymaktadır. Batıda ise dolaylı vergilerin toplam vergi hasılatı içerisindeki payı Türkiye’ye kıyasla düşüktür. 1982 Anayasasında belirtildiği üzere Türkiye sosyal bir hukuk devletidir. Sosyal devlet olmanın gereklerinde bir tanesi ise, vergide adaletinin sağlamasıdır. KDV ve ÖTV gibi hayatın her alanında yer alan ve nihai vergiyi tüketicinin ödediği dolaylı vergi oranlarında mutlak surette düzenleme yapılmalıdır. Düzenleme yapılmaz ise vatandaş bu duruma tepki verecek ya da kayıt dışılığa yönelecektir.

Bahsettiğimiz bu durum hali hazırda 73’cü maddenini ikinci fıkrasında  devlette bir görev olarak verilmiştir “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır”Sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmek için, bu fıkra hükümete vergilendirmeyi bir maliye politikası olarak sunmuştur. Hükümet uygulayacağı maliye politikalarıyla vergi yükünün dağılımında adaleti sağlamalıdır.

Madde 73’ün üçüncü fıkrası ise; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu ifade 1215 Magna Carta Libertatum’dan başlayarak vergi koyma yetkisinin parlamentolara bırakılmasının sonucudur. Türkiye’de ilk defa bir vergi salınması, değiştirilmesi veya kaldırılması  yalnız ve yalnızca toplum adına onlar tarafından seçilmiş milletvekilleri tarafından ve yalnızca kanunla ile gerçekleştirilebilir. Verginin yanında diğer kamu gelirleri olan resim, harç ve benzeri yükümlülüklerde yalnızca kanunla getirilebilir ya da tamamen kaldırılabilir.

Devam eden fıkrada ise; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir.” Bu fıkrada  Bakanlar Kuruluna yani hükümette kanunla konan bir verginin oranın yine kanunla belirlenen oranlar arasında uygulamasına imkan sağlamaktadır. Örnek vermek gerekirse 1984 yılında kabul edilen 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanuna göre; “Katma değer vergisi oranı, vergiye tabi her bir işlem için % 10’dur. Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar artırmaya, % 1 ‘e kadar indirmeye yetkilidir.” Şeklinde düzenlenmiştir. Kanunda KDV oranı %10 olarak belirlenmiş iken Bakanlar Kurulu bunu %1’e kadar indirebilir ya da %40’a kadar çıkartabilir. Fakat hiç bir şekilde Bakanlar Kurula vergi koyma ve kaldırma yetkisi anayasada tanınmamıştır.

Bakanlar Kurulu Anayasa ve ilgili kanunlara  bağlı kalarak muafiyet, istisna ve indirimleri düzenleyebilmektedir. Vergi adaletinin sağlanması noktasında muafiyet ve istisnalarda kullanılabilmektedir. Örneğin hükümet engelli vatandaşlara bazı muafiyet ve istisnalar tanıyarak onları KDV ve ÖTV gibi bazı vergilerin mükellefiyeti dışında bırakarak sosyal adaleti sağlayabilmektedir.

Sonuç

Çok eski çağlardan beridir vergi toplanmaktadır. Her dönemde farklı amaçlarla vergi ve vergi benzeri gelirle toplansa da temel amaç devlet harcamalarını finanse etmek olmuştur. Geçmişte daha çok savaşları finanse etmek amacıyla vergiler toplansa da günümüzde çoğunlukla devletinin günlük harcamalarının yapılması ve kamu hizmetinin yerine getirilmesi amacı vardır. Demokrasilerin henüz gelişmediği ülkeler de vergi koyma ve toplama yetkisi iktidarların elindeydi. Fakat iktidarların daha fazla vergi toplaması ve bitmek bilmeyen savaşların devam etmesi halkı vergiye karşı isyan etmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan bu tepkiler  vergi koymanın ve toplamının  parlamentolara yani halkın onayına geçmesi yol açmıştır. Günümüzde bu mesele artık büyük oranda  çözümlenmiş olsa da vergi adaletinin sağlanamaması halen sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Tabi bunun çözümlenememesinin önündeki en büyük engeller vergi adaletinin herkes tarafından farklı yorumlanması ve yöneticilerin cesur olmamalarıdır. Günümüzde artık devletlerin, sosyal devlet olmaları vergi adaletinin sağlanması noktasında daha fazla çaba sarf etmelerini gerekli kılmaktadır.

Kaynakça

 

Exit mobile version