Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Kısıtlı, Hükümlü ve Küçüklerde Kanuni Temsilcilik – Muharrem ÖZDEMİR, YMM

Kısıtlı, Hükümlü ve Küçüklerde Kanuni Temsilcilik

Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
m.ozdemir@vdd.com.tr

1. Küçüklerde Kanuni Temsilci

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) 6/1-c maddesi uyarınca 18 yaşını doldurmamış kişi ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun (ÇKK) 3/1-a maddesi uyarınca daha erken yaşta ergin olsa bile, 18 yaşını doldurmamış kişi çocuktur tanımlamasına yer verilmiştir.

Türk Ceza Kanunun 31 inci maddesinde; fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.

Bunun yanında Medeni Kanunun 11 inci maddesinde, Erginlik on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlar, 13 üncü maddesine göre de yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, Medeni Kanun hükümlerine göre ayırt etme gücüne sahiptir.

Aynı kanunun 16 ıncı maddesine göre de, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.

Medeni Kanunu’nun 335 ve müteakip maddelerinde velayet müessesesi düzenlenmiş olup, ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velâyeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velâyet ana ve babadan alınamaz. Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar. Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir. Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.

Vesayet, velâyet altında bulunmayan küçüklerin ve istisnaî olarak, velâyet altına alınmamış bazı erginlerin korunması amacıyla kabul edilen hukuki statüdür. Vasi, vesayet altındaki küçüğün veya kısıtlının kişiliği ve malvarlığı ile ilgili bütün menfaatlerini korumak ve hukukî işlemlerde onu temsil etmekle yükümlüdür.

Vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar. Gereken durumlarda, bu görevi birlikte veya vesayet makamı tarafından belirlenen yetkileri uyarınca ayrı ayrı yerine getirmek üzere birden çok vasi atanabilir. Medeni Kanunun 404 üncü maddesine göre velâyet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre küçüklerin yasal temsilcisi velayet altında olunması halinde veli, vesayet altında olunması halinde ise vasi olacaktır. Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller 6183 Sayılı Kanunun mükerrer 35 inci madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.

Örneğin; 15 yaşındaki küçük çocuk Bay (A), kira geliri yönünden vergi mükellefidir. Velisi olan babası 2018 yılı kira gelirini kanuni süresinde beyan etmeyerek vergi ziyaı cezasına sebebiyet vermiştir. Vergi Usul Kanunu’nun 9 uncu maddesine göre, mükellefiyet ve vergi sorumluluğu için kanuni ehliyet şart olmadığı için mükellefiyetin küçük Bay (A) adına açılması gerekir. Veli, küçük çocuğun kanuni temsilcisi durumunda olduğu için kira geliri beyanını vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen kanuni temsilcinin (veli) bu fiili dolayısıyla kesilen ceza için asıl vergi borçlusuna yani küçük çocuk Bay (A)’ya rücu edemez. Ancak, tarh edilen vergiler için rücu hakkı saklıdır.


Çocuk ve Küçük Çocuk Kimdir?

Çocuk tabiri 23.10 2012 tarih ve GVK-85/2012-7 sayılı sirkülerde açıklanmış olup “Çocuk” veya “küçük çocuk” tabiri, mükellefle birlikte oturan veya mükellef tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar dâhil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukları, ifade etmektedir.


2.Kısıtlılarda Kanuni Temsilci

2.1. Genel olarak kanuni temsilci

Türk Medeni Kanunun 14 üncü maddesine göre kısıtlıların fiil ehliyetleri esas itibariyle bulunmamaktadır. Ancak bunlar ayırt etme gücüne sahip olsalar dahi kendi yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler.

Medeni Kanunun 405 ve devamı maddelerinde kısıtlama hükümlerine yer verilmiştir. Buna göre, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idarî makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.

Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır. (Madde 406)

Bilindiği üzere; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 uncu maddesinde, “Tüzelkişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir” hükmü bulunmaktadır.

Diğer taraftan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 363 üncü maddesinde “Sulh mahkemesi vesayet işlerini görmeye ehil olan bir reşidi, vasi tayin eder, 397 nci maddesinde “Vasi vesayeti altındaki kimsenin mallarını müdebbir bir müdür gibi idare eder.” denilmektedir.

Aynı Kanunun, “Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza” başlıklı 407 inci maddesinde “Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atanmak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır.

Bu bilgiler ışığında kısıtlılık nedeniyle kendisine vasi olarak atanan kişi Vergi Usul Kanunu’nun 10 ve 6183 Sayılı Kanunun mükerrer 35 inci madde hükmüne göre kanuni temsilci sayılacak ve amme borçlusu olarak muhatap kabul edilecektir.

2.2. Kısıtlı ve hükümlülere yapılan tebligat

213 sayılı Vergi Usul Kanununun kanuni temsilcilerin ödevi başlıklı 10 uncu maddesinde de anlaşıldığı gibi küçük ve kısıtlılar mükellef olduklarında bunlara düşen görevler kanuni temsilcileri tarafından yerine getirilir. Küçük ve kısıtlılar temyiz kudretine haiz olmadığından, kendilerine yapılan tebliğ hukuken değer ifade etmez. Bu nedenle, bunlarla ilgili tebliğ, veli, vasi veya kayyım durumundaki kanuni temsilcilerine yapılır. Vergi Usul Kanununun 95 inci maddesinde “mükellef yerine geçen veli, vasi veya kayyım gibi vergi sorumlusu birden fazla olursa, tebliğ bunlardan yalnız birine yapılabilir. Şayet tebliğin mevzuu olan işe ayrı bir vasi veya kayyım bakmakta ise, tebliğ bunlara yapılır.” denilmektedir.

Ceza evinde olan mükelleflere yapılacak tebligatla ilgili olarak aşağıdaki hususlara riayet etmek gerekir. “7201 sayılı Tebligat Kanununun 19 uncu maddesinde “Mevkuf ve mahkûmlara ait tebliğlerin yapılmasını, bunların bulunduğu müessese müdür veya memuru temin eder.” hükmüne yer verilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 407 inci maddesinde, “Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. Cezayı yerine getirmekle görevli makam, böyle bir hükümlünün cezasını çekmeye başladığını, kendisine vasi atamak üzere hemen yetkili vesayet makamına bildirmekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, somut olayda, adı geçenin…..Vergi Dairesi Müdürlüğünce yapılan yoklama neticesinde, kişinin Ceza ve Tutukevinde olduğu ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununda, bilinen adresini değiştiren muhataba nasıl tebligat yapılacağı hususunda açıklık olmadığı hususları dikkate alındığında, Vergi Usul Kanununda açıklık olmayan bu durumda, tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılması gerekmektedir.

Buna göre, anılan şahsın mahkemeye harç borcuna ilişkin tebliğ işleminin, adı geçenin mahkemece bir yıldan daha az süreli hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkûm edilmiş olması halinde cezaevi yönetimi tarafından doğrudan kendisine, bir yıl veya daha uzun süreli hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkûm edilmiş olması halinde ise, adı geçene 4721 sayılı Yasa’nın 407 inci maddesi uyarınca usulüne uygun olarak atanan vasisine yapılması gerekmekte olup, tebligatın gerçekleşmemesi halinde ise, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 103 üncü maddesi uyarınca ilan yolu ile tebligat yapılacağı tabidir” denilmiştir.[1]

Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik [2] düzenlemesinin 28 inci maddesi ise, tutuklu ve hükümlülere tebligat başlığını taşımaktadır. Tutuklu ve hükümlülere tebligat yapılmasını, bu kişilerin bulunduğu kurum müdürü, müdür yoksa orayı idare eden memur temin eder. Bir yıl veya daha fazla hürriyeti bağlayıcı ceza ile mahkûm olup kendilerine kanuni temsilci atanmış olanlara ait tebligat, 19 uncu maddeye göre yapılır. Tutuklu ve hükümlüye tebligat yapılamazsa tebliğ mazbatasına müdür veya memur tarafından belirtilen sebep şerh verilir. Tutuklu veya hükümlünün hastanede bulunması halinde dahi tebligat, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre yapılır.

Tebligatların cezaevinde kendisine yapıldığı anlaşıldığından, adı geçenin hükümlü olup olmadığı araştırılıp, hükümlü ise kendisine atanan vasiye tebligat yapılması gerektiğinden, gerekli araştırma yapılıp, adı geçen hükümlü ise vasisine usulüne uygun tebligat yapılması gerekmektedir.[3]

[1] Muharrem ÖZDEMİR- Betül Semra ESGİN. Vergilendirmede Tebliğ Usulleri. https://alomaliye.com/2009/11/18/vergilendirmede-teblig-usulleri

[2] 05.01.2012 tarih ve 28184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

[3] Yargıtay 5.Hukuk Dairesi 2015/19017 E. , 2015/25466 K.

Exit mobile version