Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Kararı E. 2018/4219 – SGK Ödeme Emri İptali İstemi

Yargıtay 10. Hukuk E. 2018/4219 – SGK Ödeme Emri İptali İstemi

03 Ocak 2020 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 30997

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinden:

Esas: 2018/4219
Karar: 2018/8985

TÜRK MİLLETİ ADINA YARGITAY İLÂMI

Mahkemesi: Manisa 3.İş Mahkemesi

Tarihi: 31,10.2017

No: 2017/131-2017/289

Davacı: Öztürk İnş. Taah. Tur. San. Tic. Ltd. Şti. adına Av. Cem Şimşek

Davalı: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı adına Av. Halenur Pekgürler

Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine dair karar verilmiştir.

Temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen karara karşı 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 363. maddesi uyarınca davacının talebi ve Adalet Bakanlığının gösterdiği lüzum üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz isteğinde bulunulmuş olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Volkan Ergül tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

6183 sayılı Kanunun ‘‘Ödeme Emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme Emrine İtiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da iiç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. Başka bir anlatımla, 6183 sayılı Kanunda, 2004 sayılı Kanunun 72. maddesine koşut bir düzenleme bulunmadığı gibi. 6183 sayılı Kanunda menfi tespit davasına. “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı, 08.04,2006 günü yürürlüğe giren 5479 sayılı Kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 79. maddesinde “...Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna. borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığım ispat etmek zorundadır…” düzenlemesi ile yalnız üçüncü kişiler yönünden yer verilmiş, bu hak ve olanak, kamu alacağı borçluları için tanınmamıştır. Buna göre; takibin itiraz edilmeksizin/dava açılmaksızın kesinleşmesi veya itirazın/davannın, hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine karar verilmesi durumunda kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfi tespit veya geri alım (istirdat) davası açabilmesi olanaksızdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 2006/249 Karar; 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar. 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas, 2008/204 Karar numaralı ilâmlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.

Eldeki davada ise mahkemece davaya konu ödeme emrine karşı hak düşürücü süre içerisinde davanın açılmaması nedeniyle reddine dair karar verilmiş ise de: davacı şirketin davadan önce kuruma itiraz ettiği, anlaşılmakta olup, gerek davacı şirketin itiraz tarihi, gerek Kurumun cevabi yazısı ve gerekse davacı şirket adına tanzim edilip şirketin ticari merkezinde usulüne uygun şekilde bir tebligatın varlığının araştırılması ve sonucuna göre 7 günlük hak düşürücü sürenin irdelenmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın kanun yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm HMK’nın 363. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA, gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine 06.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Exit mobile version