Site icon Alomaliye.com Güncel Mevzuat, Muhasebe, Ekonomi, Vergi, SGK Haberleri

Rekabet Gücünün Bir Öğesi Olarak Lojistik Sektörü

Yönetici Özeti

Küresel ticaretin en önemli paydaşı olan lojistik sektörünün gelişimi ülkelerin rekabet gücünü artırıcı bir rol oynuyor. Covid-19 pandemisi ile başlayan son beş yıllık dönemde pandeminin yanı sıra, Rusya-Ukrayna ve Filistin-İsrail gerilimi ile Kızıldeniz’de Husi’lerin gemilere saldırıları gibi olaylar lojistik sektörünü etkilerken, küresel taşımacılıkta alternatif rota ve modlara yönelime neden oldu. Türkiye Bankalar Birliği için hazırlanan bu rapor, lojistik ve taşımacılık sektörlerinin hem dünyada hem de Türkiye’de son dönemdeki gelişmeler ve gelecekteki yönelimler karşısında nasıl bir yol çizdiğine işaret ediyor.

Dünya ekonomisi, kısa vadeli dalgalanmaların ötesinde, orta-uzun vadeli bir büyüme sorunuyla karşı karşıya. 2023 ve 2024 yıllarında son 15 yıllık ortalamanın altında bir performans ile büyüyen dünya ekonomisinde “potansiyel büyümede düşüş” sorunu gözlemleniyor. Bir yandan potansiyel büyüme diğer yandan da büyümenin ticaret yoğunluğunda yaşanan gerileme, rekabetin, ticaret açıklarının, sanayinin ve istihdamın yeniden değerlendirilmesine yol açarken ülkeleri Yeni Sanayi Politikası uygulamalarına yönlendiriyor. Tüm bunlara ilave olarak korumacılık politikalarının artışı ile hareketlenen ticaret savaşlarının hızı lojistik ve taşımacılık faaliyetlerini doğrudan etkiliyor. Pandemi, jeopolitik gelişmeler ile ekosistem krizi, tedarik zincirinde kırılmalara, bu da yakın ülkelerden ve dost ülkelerden tedarik kavramlarını ön plana çıkarıyor. Yakın ve dost ülkelerden tedarik eğilimlerinin yükselmesi taşımacılık hat ve modlarını etkileyebilecekken, yeni çevreci uygulama ve düzenlemelere uyum kapsamında atılacak adımların taşımacılık maliyetlerinde belirleyici olması bekleniyor.

Ekonomik büyüme, nüfus artışı, e-ticaretin yaygınlaşması ve ulaştırma sektöründeki verimlilik artışları gibi faktörlerin lojistik sektörünün küresel ölçekte kaydedeceği büyümenin ana sürükleyicileri olması beklenirken, sektör büyüklüğünün 2033 yılı itibarıyla 20 trilyon doları geçebileceği tahmin ediliyor. Özellikle küresel e-ticaret hacmindeki artış müşterilerin değişen taleplerini karşılamak için lojistik firmalarını operasyonel süreçlerini dijital teknolojiler ile birlikte değerlendirmeye yönlendiriyor.

Kara yolu taşımacılığında orta-uzun vadede düşük emisyonlu yük taşımacılığının öneminin artması ve sürdürülebilir sürüş çözümlerinin ön plana çıkması beklenirken, orta ve uzun mesafeli yük taşımacılığında da elektrifikasyonun ivme kazanması bekleniyor. Sektör elektrikli araçların son yıllarda hayatımıza hızlı biçimde girmesiyle de önemli bir dönüşüm yaşıyor. Bu dönüşüm, ekosistem kriziyle mücadele eksenindeki regülasyonların giderek katılaştığı günümüzde şirketlerin emisyon azaltım hedeflerine ulaşmasına katkı sunarken, operasyonel karlılığa da olumlu etki yapıyor. Sektörün bu avantajlardan tam olarak faydalanabilmesi ise yaygın bir şarj altyapısının kurulmasına ve bu ağ için yatırımların gerçekleştirilmesine bağlı.

Düşük emisyon hedeflemesi olan bir diğer taşımacılık modu da deniz yolu. Yakın dönemde IMO’nun gemilere yönelik emisyon azaltım hedefleri ve karbon vergisi üzerinde sağladığı anlaşma dikkat çekici. Anlaşma kapsamında 2035’e kadar emisyon azaltım hedefine ulaşamayan gemi sahipleri, emisyon miktarına göre emisyon ton başına 100 veya 380 dolar ödeme yapmak ile yükümlü olacak. Bu para IMO tarafından denizcilik sektöründe yeşil dönüşüm sürecinin desteklenmesi için harcanacak. Deniz yolu taşımacılığı ticaret savaşlarından (Çin-ABD gerilimi) daha fazla etkilenebilecek gibi görünüyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Çin’de üretilen ve Çinli şirketlere ait gemilere uygulamayı hedeflediği verginin sadece Çinli deniz yolu taşımacılığı firmalarını değil farklı ülkelerdeki firmaların da etkilenmesine yol açabileceği söylenebilir. Bu kapsamda filosunda Çin’de inşa edilen gemi sayısı %50’den daha fazla olan Türk firmalar da bu karardan olumsuz etkilenebilecek. Bununla birlikte küresel deniz taşımacılığındaki fazla kapasite sorunu pandemi sonrasında daha fazla konuşulan bir konu haline gelirken, deniz taşımacılığındaki fiyatlar üzerinde baskı yapan faktörler arasında ön plana çıkıyor. Başkan Trump’ın açıkladığı tarifeler de Çin’den ABD’ye yapılan bir kısım sevkiyatların azalmasına yol açarken, bu azalmalar nedeniyle küresel konteyner piyasasında yaşanabilecek bir sıkışıklığın Türkiye üzerinde de etkisi olabilir.

Deniz yolu taşımacılığı gibi ağır yüklerin uzun mesafelerde taşınması konusunda etkili bir çözüm sunan demir yolu taşımacılığı, özellikle tüketim malları, özel kargolar ve tehlikeli maddeler gibi yüklerin taşınmasında önemli bir rol oynuyor. Demir yolu taşımacılığında pozitif gelişmelerin itici faktörleri şehirleşme, dijitalleşme ve sürdürülebilirlik olarak öne çıkıyor. Bu faktörler demir yolu taşımacılığı için talebi arttırarak sektörün rekabetçiliğini güçlendiriyor. Ekosistem krizinin her geçen gün daha fazla hissedilen etkileri ile düşük karbon ayak izine sahip demir yolları yeşil bir lojistik sektörünün anahtarı olmaya aday. Demir yollarının bu konuda sağlayabileceği faydaları artırmak adına alternatif yakıtların kullanımı ve elektrifikasyon önemli bir rol oynayabilir.

Diğer taşımacılık modlarına göre daha düşük bir paya sahip olan hava yolu taşımacılığının önümüzdeki dönemde büyümesi beklenirken, sektörün karbondioksit (CO2) emisyonları sektörün ilgilendiği en önemli konulardan biri olarak sayılabilir.

Tüm bu çerçevede, lojistik sektörünü etkileyen ana eğilimler arasında yeşil dönüşüm ön plana çıkıyor. Fosil yakıtlara bağımlılığı yüksek olan lojistik sektöründe motor teknolojilerindeki yenilikler ve hafif ticari araçlarda elektrikli motorların kendilerine yer edinmesi emisyonlar üzerinde olumlu etki yaparken, hava, demir ve deniz yolu yük taşımacılığı ile uzun mesafe kara yolu taşımacılığında emisyon azaltımı sağlayabilecek yeşil hidrojen gibi yeni teknolojilerin henüz yeterli olgunluğa ulaşmamış olması sektörde gelişme göstermesi gereken kısımlar arasında yer alıyor. Önümüzdeki dönemde gündemde yerini bulmayı sürdürecek bir başka konu da gıda ürünlerinin lojistiği. Gıda ürünlerinin üretildiği noktadan perakendeci ve tüketici gibi nihai varış noktalarına ulaştırılması olarak tanımlanan bu süreç, sağlıklı ve kaliteli gıdaya erişim için kritik. Bu sürecin iyileştirilmesi gıda kayıplarının önüne geçilerek fiyat oynaklıklarının azaltılması adına da önem taşıyor.

Lojistik sektörü Türkiye’de GSYH’ye doğrudan ve dolaylı yoldan katkı yapıyor. Lojistik ve taşımacılık faaliyetleri Türkiye’nin mal ticaretini mümkün kılarken, ulaştırma ve depolama faaliyetleri vasıtasıyla ekonomik büyümeye doğrudan destek oluyor. Yıllar içinde toplam GSYH ve sektörün büyümesi birbirine yakın bir seyir izliyor. Genel ekonomik faaliyetin hızlandığı yıllarda lojistik sektörü de yüksek seviyelerde büyüme kaydederken, büyümenin düşük seyrettiği dönemlerde ise sektörün de yavaşladığı görülüyor.

Hem konumu hem de ticaret hacmi itibarıyla Türkiye küresel lojistik sektörü için önemli bir rol oynuyor. Ülkenin konumu itibarıyla tüm taşımacılık modlarını etkin bir şekilde kullanabilmesi onu dünyanın önemli lojistik merkezlerinden biri olabilme potansiyeline sahip kılıyor. Ülkenin geniş bir kara yolu ağına, yüksek sayıda liman ve havalimanına sahip olması ülkedeki lojistik ağını geliştirirken, lojistik firmalarının tecrübesi de bu yaygın ağdan faydalanılmasına destek oluyor. Tüm bu modların birbiri ile bağlantılı bir şekilde çalışabilmesi için de birden fazla taşımacılık modunun kesiştiği noktalarda lojistik merkezlere ihtiyaç duyuluyor.

Türkiye coğrafi olarak Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusu’na, Süveyş Kanalı ile Arap Yarımadası ve Hint Okyanusu’na ve Boğazların sağladığı Karadeniz-Akdeniz bağlantıları ile Avrasya ve Uzakdoğu’ya ulaşan bir ulaşım ağının odak noktasında bulunuyor. Bu sebeple deniz yolu taşımacılığı Türkiye’nin dış ticaretinde önemli bir rol oynuyor. Türkiye deniz ticaretindeki payını artırmak için Ro- Ro hatları önemli bir rol oynarken, teşvikler ile yeni Ro-Ro hatlarının kurulması hedefleniyor.

Türkiye’de kara yolu taşımacılığı ülkenin farklı ülkelerle gerçekleştirdiği ithalat ve ihracatta hem değer hem de miktar olarak deniz yolu taşımacılığının ardından ikinci sırada. Türkiye’nin coğrafi konumu onu Kalkınma Yolu, Zengezur Yolu ve Kuşak ve Yol gibi geniş coğrafyalara yayılan projelerin önemli bir parçası haline getiriyor. Bu projelerin hayata geçirilmesi ile ülke hem bölge ticaretinden daha büyük bir pay alabilir, hem de lojistik sektöründeki fırsatlardan faydalanabilir.

Demir yolları Türkiye’nin kalkınma hikayesi içinde önemli bir yer tutarken, emniyetli, maliyet etkin ve çevre dostu olması nedeniyle daha da önemli bir hale geliyor. Lojistik sektöründe demir yolu kullanımı arttırmayı hedefleyen Türkiye’de yüksek hızda yük taşımacılığı yapabilecek elektrikli ana hat lokomotiflerinin seri üretimine geçilmesi, lojistikte yükün kara yolundan demir yoluna taşınmasında önemli bir adım oluşturuyor. Diğer ulaşım modlarına kıyasla demir yolu ağının daha eski olması ve demir yolu yoğunluğunun Avrupa ortalamasının altında olması ve buradaki yatırım ihtiyacını ön çıkarıyor.

Hava yolu taşımacılığı diğer ulaşım şekillere göre daha hızlı ve güvenilir olması sebebiyle son yıllarda giderek önemini artırırken, modern havalimanları, yüksek teknolojili araçlar, geliştirilmiş kapasiteler ve depolama sistemleri hava yollarının önemli avantajları olarak öne çıkıyor.

Tamamı İçin Tıklayınız – Dışarı Link

Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği

Exit mobile version