Hilmi TAKAZ
Yeminli Mali Müşavir
hilmitakaz@gmail.com
Türkiye, enflasyon düzeltmesi, yani bilenen adıyla enflasyon muhasebesiyle, enflasyonun baş kaldırdığı 2001-2002 ve 2003 yıllarının akabinde Vergi usul Kanunu’na ilave edilen meşhur Mükerrer 298 ve Geçici 25. madde ile tanışmıştı. Yapılan düzenleme ile 29 No.lu Uluslararası Muhasebe Standartlarında “finansal raporlama standardı” olarak tanımlanan “Yüksek Enflasyonlu Ekonomilerde Finansal Raporlama Standardı” vergi kanunlarına aynen taşınmıştı. Fikir, TÜSİAD’ın öncülüğünde orta-üstü ve üst gelir gruplarına aitti. Bu grup taleplerini -yapısı ve işlevi ayrıca tartışılması şart olan- Vergi Konseyi vasıtasıyla kamuya mal etmişti. Sonuçta yıllardır başarılı bir şekilde uygulanagelen maddi duran varlık yeniden değerleme müessesi bir çırpıda kaldırılmış, yerine uygulanması meşakkatli ve oldukça karmaşık olan muhasebe/raporlama standardı birebir vergi kanunları arasına sokuşturulmuştu.
Ticaret odaları başta olmak üzere iş dünyası, “enflasyon muhasebesi gelecek, az vergi ödenecek” diye uygulamayı hararetle desteklemişti. İşin mutfağındaki meslek mensuplarını temsil eden TÜRMOB, YMM ve SMMM odaları uygulamanın zorluklarını, yapılabilir olmadığını, vergileme ilkelerine aykırı olduğunu, meslek mensuplarına ağır bir yük getirdiğini ya görememiş ya da kanun koyuculara anlatamamıştı. Akademik çevre ise her zaman olduğu gibi batıdan geleni makbul saymıştı. Seminerler, konferanslar düzenlenmiş, kitaplar basılmış, hiçbir işe yaramayan programlar binlerce liraya satılmıştı.
Birkaç kişi, böyle bir vergi kanunu olmaz, muhasebe temelli bir finansal raporlama standardı birebir vergi kanunu olarak konulamaz, uygulama orta-üst ve üst gelir gruplarının işine yarar, zayıf sermayeli işletmeleri sıkıntıya sokar dediyse de kimse seslerini duymadı.
Bildiğim kadarıyla akademik çevreden sadece Prof. Dr. Mehmet YAZICI Hocadan uygulamaya tepki geldi. Üyesi olduğu İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odasının geleneksel toplantılarındaki her konuşmasına; muhasebe ve muhasebeciliğin önemini vurgulamak için “ben Mehmet YAZICI, muhasebeciyim” diye başlayan kıymetli hocamız, 2004 yılından itibaren konuşmasının arasına mutlaka “enflasyon düzeltmesi uygulaması, muhasebeyi bulandırmıştır, sulandırmıştır” ifadesini eklerdi. Hoca haklıydı ve dahası vardı, düzenleme sadece muhasebe ile sınırlı kalmamış vergi kanunlarını da bulandırmış, sulandırmış, içinden çıkılamaz hale sokmuştu. 2003 yılı düzeltmelerinin vergi etkisi olmaması uygulama zorluklarına rağmen tepkilerin duyulmasını önlemişse de 2004 yılı uygulamaları iş dünyasında ve meslek mensupları arasında itirazların yükselmesine vesile olmuş, 2004 uygulamasından vaz geçilmesi talepleri gelmeye başlamıştı. Ama bu kez Maliye Bakanlığı haklı olarak “hararetle istediniz getirdik, şimdi niye karşısınız” diyerek iptal taleplerine soğuk bakmıştı. Neyse ki 2004 enflasyonunun nispeten düşük çıkması ile uygulama sona ermiş, yaşanan tüm zorluklar da kısa sürede unutulmuştu.
2022 yılı enflasyon rakamları uygulamanın yeniden başlamasını gerektirdiyse de yapılan politik baskılar sonuç vermiş, uygulama amacına aykırı bir şekilde 2023 yılının sonuna ertelenmişti. 2023 yılı düzeltmeleri meslek mensuplarının olağanüstü çabaları sayesinde tamamlanmıştı. Düzeltmenin vergilemeye etkisi olmadan yıl sonunda bir kez yapılması nispeten kolaydı da her geçici vergi döneminde vergiyi de etkileyecek şekilde düzeltme yapılması, yapılan düzeltmelerin yasal defterlere kaydedilmesi, bilanço çıkarılması hakikaten zorlu olacaktı. Bu nedenle olsa gerek 2024 yılı ilk geçici vergi dönemi uygulaması, uygulama zorlukları öne sürülerek ertelendi. Haziran 2024 geçici vergi dönemi düzeltmeleri için masa başına geçildiğinde ise birçok konuda belirsizlik olduğu, düzeltme sonucunda çarpık sonuçlar çıkabileceği, düzeltmelerin ciddi bir emek gerektirdiği gerçeği ile acı bir şekilde yüzleşildi. Son yıllarda üzerlerine yıkılan angarya iş yükleri sebebiyle 7/24 çalışmak zorunda kalan işin mutfağındaki mali müşavir ve muhasebeciler, 2004 yılı tecrübesine rağmen yirmi yıldır enflasyon düzeltmesi ile ilgili düzenlemelerin kaldırılması için yeterli çaba göstermemiş olan TÜRMOB ve meslek odaları eşliğinde meydanlara çıktı, uygulamanın yıl sonuna ertelenmesini talep etti.
İşin aslına bakılırsa bu aşamada kurumlar Vergisi gelirlerinde önemli düşüşe sebep olacağı beklentisine rağmen uygulamanın ertelenmesi vergileme ilkeleri açısından doğru olmayacaktı. Ne var ki mutfaktan gelen -haklı- feryatlar kısmen de olsa sonuç doğurdu, 2023 yılı brüt satış hasılatları 50 milyon liranın altında kalan mükellefler için geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi uygulanmamasına karar verildi. Bu arada sınırın altında kalan birçok mükellef enflasyon düzeltmesi uygulanmış şekilde çıkarılan mali tablolara göre beyannamelerini çoktan vermişti. Ertelemeyle birlikte karmaşa daha da arttı, iş yoğunluğu yıl sonuna yığıldı. Yine mutfaktan erteleme talepleri geldi. Gelir İdaresi mali sistemi tarumar eden beyanname verme sürelerinin ertelenmesine soğuk baktıysa da -kamu maliyesi kitaplarında yazıldığı üzere- yine son kararı siyasi otorite verdi. Beyanname verme süreleri ertelendi. Ve nihayet konulma amacına aykırı olsa da 2025 yılından itibaren düzeltmenin sadece hesap dönemleri sonunda bir kere yapılması yönünde düzenlemeye gidildi. Şimdi de tamamen kaldırılması tartışmaya açıldı.
İmdi bu karmaşaya neden düşüldüğüne bakabiliriz:
Baştan şu söylenmelidir: Enflasyon Muhasebesi ile ilgili yasal düzenlemeler (VUK Mükerrer 298) vergilemede basitlik ilkesine katiyen aykırıdır. “Vergilemede basitlik ilkesi, bireylerin vergi kanunlarını kolay anlayabilmeleri, vergi uyum maliyetlerinin ve idari maliyetlerin düşük olması anlamına gelmektedir. Mükelleflerin vergi kanunlarına uygun olarak yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri kanunların anlaşılabilir ve sade olmasına bağlıdır. Karmaşık vergi kanunları mükelleflerin istemeden de hata yapmalarına neden olabilmekte, vergi idaresi çalışanları, vergi inceleme elemanları, vergi meslek mensupları ve yargı organları için de sorunlar ortaya çıkarabilmektedir”. (Hümeyra Uğurlu, Vergilendirmede Basitlik İlkesi Açısından Türk Vergi Sisteminin Değerlendirilmesi, The Journal of International Scientific Researches, Dergipak üzerinden erişim, 11.08.2024).
VUK Mükerrer 298. madde yukarıda tanımlanan basitlik ilkesine aykırı her türlü durumu içermektedir.
- Anlaşılabilir değildir, uygulamayı açıklamak için 2004 yılında yayımlananlara ilave olarak 44 sayfa Tebliğ, 35 sayfa sirküler yayımlanması gerekmiştir. Hala izaha muhtaç vergisel durumlar çoktur. (Lakin buna rağmen tebliğ ve sirküleri hazırlayanların takdire şayan olduğu not edilmelidir. Muhasebe standardını vergi kanunu gibi okumak ve açıklamak sanıldığı kadar kolay değildir).
- Basit değildir, kanun gereklerini yerine getirebilmek için uzman görüşüne ve ileri Excel (hesap) bilgisine sahip olunması elzemdir.
- Maliyeti düşük değildir, -bir kısmı fuzuli- ciddi mesai harcanmasını gerektirmekte hem mükellef hem de idare açısından vergiye uyum maliyetini artırmaktadır. Beyanname verme sürelerinin birden fazla kere uzatılması buna delildir.
Örneğin, Reel Olmayan Finansman maliyeti nedir? Bir vergi kanununda böyle bir düzenlemeye neden gerek duyulur? Neden bazı uygulamalarda ihmal edilebilirken bazıları için zorunlu tutulmuştur? Stokların endekslemesinde kullanılması öngörülen kolaylaştırılmış yöntemler nispeten kolaydır da stokların enflasyon karşısındaki değer kaybını tam telafi edebilmekten hayli uzak kalabilmekte, bu haliyle düzeltmenin amacına ters düşebilmektedir. Öz sermaye kalemleri, mesela son yirmi yılda ayrılan yedek akçeler, 31.12.2023 itibariyle neden düzelttirilmiştir, mevcut hali ile korunsaydı ne değişecekti? Öz varlığın değişmesine aktif ve öz varlık dışı pasif kalemlerin etkisi olduğu gerçeği değerlendirilerek uygulama basitleştirilseydi daha pratik olmaz mıydı?
Uygulama, aynı ödeme gücüne sahip kişilerin aynı vergi yükümlülüğüne tabi olmalarını öngören vergide adalet ilkesine de aykırıdır. Örneğin 2023 yılı düzeltmeleri sonucu öz varlığında geçmiş yıl zararı taşıyan bir firma 2024 ve izleyen yıllarda bir kuruş geliri olmasa bile geçmiş yıl zararının endekslenmesi sonucunda hesaplayacağı enflasyon düzeltmesi karı üzerinden kurumlar vergisi ödeyecekken; 2023 yılı düzeltmeleri sonucu birikmiş kar hesaplayan firma, kârın endekslenmesi sonucunda hesapladığı enflasyon düzeltme zararını 2024 ve izleyen yıllarda elde ettiği kârdan düşebilecek, belki de hiç vergi ödemeyecektir. Geçmiş yıl zararı endekslenerek hesaplanan kâr üzerinden vergi ödemesinin gerekçesini hiçbir vergileme teorisi açıklayamaz.
Hesap dönemi başında (mesela ocak ayında) satın aldığı bir malı hesap dönemi sonuna kadar satamayan bir firma, enflasyon düzeltme vergisi ödemek zorunda kalacaktır. Malını satabilen ise bu vergiyi ödemeyecektir. Bu olacak şey mi? Stokta bekleyen bir mal için vergi ödenir mi? Benzer şekilde yatırım yapan (mesela üretim için fabrika binası satın alan) bir firma bu uygulama sebebiyle hiç yoktan yere ilave vergi ödeyecektir. Servet vergisidir bu. Uygulama, yasalara uygun bir şekilde düzenli kâr dağıtan firmalarında zararına olmaktadır.
VUK Mükerrer 298’e göre düzeltme, karmaşık bir yapıya sahiptir. Misal, endekslenen sabit kıymetler üzerinden hesaplanarak mamul ve yarı mamul maliyetine ilave edilen amortisman giderleri anlamsız bir şekilde stoklarla birlikte tekrar endekslenebilmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamaların gösterdiği üzere vergileme ilkelerine uymayan, meslek mensuplarına ve dahi vergi idaresine aşırı yük ve baskı getiren, vergi gelirlerinin azalmasına sebep olan, beyanname verme, vergi ödeme sürelerinin sürekli olarak ötelenmesini gerektiren enflasyon düzeltmesi uygulaması çok geç olmadan tüm sonuçlarıyla birlikte derhal yürürlükten kaldırılmalı; yeniden değerleme uygulamasına -kapsamı genişletilerek- devam edilmelidir.
Yazının sonuna geldik ama başlıktaki soru aynen duruyor: Vergi kanunlarını kim yazıyor?
[vc_row][vc_column][vc_message message_box_color=”success”] Sorumluluk Beyanı ve Hukuki Haklarımız [/vc_message][vc_column_text]
