Muharrem ÖZDEMİR
Yeminli Mali Müşavir
HMB Vergi Müfettişi (E)
Manisa Defterdarı (E)
İstanbul Atlas Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi
[email protected]
I. ÜSTADDAR İBNÜ’L ALKAMİ
XII. asrın başlarından itibaren Üstâddâr olarak isimlendirilen bir görevli tayin edilmeye başlanmış, halife sarayının gelir-gider işlerini yerine getirmek özellikle halifeye yakınlıkları sayesinde devletin idaresiyle ilgili pek çok konuda önemli bir rol oynamışlardır. Üstaddar, günümüzde Hazine ve Maliye Bakanı görevine denk bir unvandır.
İbnü’l ALKAMİ, Abbasi Halife Müstansır’ın Üstâdüddârı olarak görev yapan dayısı Adudüddin Ebû Nasr Mübârek İbnü’d-Dahhâk’in yanında kalarak onun ahlâk ve ilminden, özellikle de devlet idaresindeki tecrübesinden etkilenmiş ve özellikle dayısının yanında yazı sanatının inceliklerini öğrenerek kâtiplik mesleğindeki maharetini geliştirmiştir.
İbnü’l ALKAMİ, Üstaddar Ahmed b. Nâkıd’ın himayesine girdi ve sarayda teşrifat nâzırı oldu; daha sonra onun 1232 vezir tayin edilmesi üzerine Üstâdüddârlı’ğa, vefatı üzerine de (1245) baş vezirliğe getirildi. (İBNÜ’l-ALKAMÎ – TDV İslâm Ansiklopedisi)
İbnü’l Alkamî (Temmuz-Ağustos 1232) tarihinde ÜSTÂDÂR İbnü’n-Nâkıd’ın nâibülvezirliğe tayin edilmesiyle Üstâddârlık görevini üstlenmiştir. İbnü’l-Alkamî’nin Üstâddârlık gibi önemli bir vazifeye tayin edilmesinde şahsî özellikleri ve tecrübesinin yanı sıra kabiliyetli bir kâtip olması ve üstlendiği görevleri başarılı bir şekilde yerine getirmesinin etkili olduğu söylenebilir.
Üstâddârlık görevine tayin edildikten sonra İbnü’l Alkamî’nin üstlendiği en önemli sorumluluklarından birisi Halife Müstansır tarafından Bağdat’ın doğu yakasında yaptırılan Müstansıriyye Medresesi’nin inşasıyla görevlendirilmesidir.
Önceki Halife Müstansır döneminde on yılı aşkın Üstâddârlık yapan İbnü’l-Alkamî bu süre zarfında halifeyle yakın ilişki içinde olmuş ve hanedan ailesinden bazı kişilerin cenaze namazlarını kıldırmakla görevlendirilmiştir.
Halife Müsta‘sımın güvenini kazanarak Abbâsî hilâfetinin yıkılışına kadar mevkiini korumayı başaran ve vezirliği süresince dilediğini yapan İbnü’l Alkamî, yönetimde söz sahibi oldu ve Abbasi Devleti’nde 13 yıl vezirlik yapmayı başardı.
Baba Halife Müstansır’ın vefatından sonra oğlu Ebû Ahmed Abdullah Müsta‘sım-Billâh lakabıyla Abbâsî halifesi olduğunda eklemlerindeki rahatsızlık sebebiyle ayakta durmakta zorlanan Vezir İbnü’n-Nâkıd’ın yerine sunulan biatları Üstâddâr İbnü’l Alkamî kabul etmiştir. Bu durum vezirliğe giden yolun başlangıcı olmuştur.
Müsta‘sım, İbnü’n-Nâkıd’ın vefatıyla boşalan vezirlik makamına 642 (14 Ağustos 1244) tarihinde halife tarafından saraya çağrılan ÜSTÂDDÂR İbnü’l-Alkamî getirilmiştir.
Bu atama ile VI. (XII.) asırdan itibaren halife sarayının idaresinden sorumlu bir makam olarak ihdas edilen Üstâddârlık kurumunun başındaki bazı kişilerin teamülen vezirliğe atanmalarının da bu noktada dikkate alındığı düşünülebilir.
Nitekim İbnü’l-Alkamî’nin seleflerinden Nizâmüddîn Ebû Nasr el-Muzaffer b. Alî b. Cehîr on yılı aşkın bir süre (1128-1140) üstâddârlık yaptıktan sonra 1140 yılında vezir olarak görevlendirilmiştir. Yine Ebü’l-Ferec Adudüddîn İbnü’l-Müslime, Müstâzî (1170-1180) döneminde Üstâddârlıktan vezirliğe terfi ettirilmiştir.
Abbâsîler’in son veziri İbnü’l-‘Alkamî uzun süren Üstaddarlık ve Vezirlik görevleri sırasında mutlak yetkiyle devlet işlerini uhdesine almış ve dilediği tasarrufta bulunma imkânı elde etmiştir.
II. Abbasi Devletinin Yıkılmasında İbnü’l Alkami’nin Rolü
Büyük Hadis ve İslam tarihçisi SUYUTİ, Halifeler Tarihi kitabında Abbasi devletinin yıkılması ile anekdotlar anlatmış ve İbnü’l Alkami’nin rolünden bahsetmiştir.
Hicri 656 (Miladi 1258) yılında Moğollar Hülagu komutasında Bağdat’a girdi. Onlar iki yüz bin kişi idi. Halifenin askerleri ona durmaya çalıştı ama…Mağlup oldular.
Aşure günü Bağdat’a girdiler. Vezir İbnü’l Alkamî onlara güzel davranılmasını önerdi. Barışı imzalamak için yanlarına ben gidiyorum deyip çıktı fakat sadece kendini sağlama aldı. Halife’nin yanına girip şöyle dedi: Hükümdar daha önce Bizans kralını kendi yerinde bıraktığı gibi, kendi kızını senin oğlunla evlendirip seni de kendi ülkenin başında bırakmak istiyor. Dedelerinin Selçuklu sultanlarına karşı yaptığının aynısını yani sadece kendisine itaat edilmesini talep ediyor. Böylece kendisi de ordusuyla buradan ayrılır.
Halifemiz buna icabet etsin. Çünkü Müslümanların kanlarını korumak vardır. Ondan sonra dilediğini yapabilirsin. Benim düşüncem senin onların yanına gitmendir. Bunun üzerine Halife beraberinde devletin ileri gelenleri ile beraber gitti, onları bir çadırda ağırladılar.
Ardından Vezir İbnü’l Alkamî, fakihleri, kanaat önderlerini anlaşmayı görmeleri için buraya çağırdı. Bağdat’tan çıktılar. Hepsinin boyunları vuruldu. Bir grup çıkıyor, ardından başka bir grup çıkıyor. Bir grup çıkınca boyunları vuruluyor, ardından çıkan diğer grubun…Bu şekilde öldürülen insanların sayısı bir milyonu geçti. Kuyu kanal vb. yerlerde saklananların dışında hiç kimse kurtulamadı. Halife ise tekmelenerek öldürüldü.
Bu İslam’ın başına daha önce hiç gelmemiş bir musibettir. Vezir İbn ü’l-Alkamî’nin de istediği olmadı Moğollardan aşağılanma ve kötülük gördü. Vezir, bundan sonra iyi gün görmedi. Onların yanında, sıradan bir köle gibi şekilden şekille girmekten başka bir şey olmadı. Vezir, Keder ve üzüntüsünden öldü.
III. EL-NETİCE
Abbasi devrinde ÜSTADDAR ve en son olarak da halifeden sonra gelen makam olan VEZİRLİK görevinde bulunan İbnü’l Alkamî, ittifakla felsefe, mantık, şiir ve nesirde üstat olarak bilinir ve 10.000 ciltlik zengin bir kütüphaneye sahipti. Uzun yıllar Üstaddar ve en son olarak da Vezirlik görevinde bulundu.
Lakin hırsları onu zalim Moğollarla işbirliği yapmaya sevk etti. Abbasilerde helak oldu, o da kendine düşen payı almış oldu. Keder ve üzüntüden kahrolarak öldü.
KAYNAK