İkale – Geçerli İkale Sözleşmesi – İkale Önerisinin İşçiden Gelmiş Olması. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesine göre ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır.
T.C
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
19. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2023/53
Karar No: 2023/771
Tarihi: 25.04.2023
» İkale
» İkale Önerisinin İşçiden Gelmiş Olması
» Geçerli İkale Sözleşmesi
ÖZET: İncelemeye konu olayda, ikale sözleşmesi teklifinin davacıdan geldiği, davacının kıdemi ve statüsü itibariyle kendi el yazısı ile yazdığı, imzaladığı dilekçenin anlam ve sonuçlarını anlayabilecek konumda olduğu, 09/08/2022 tarihli celsede ise işten ayrılmak istediğine dair dilekçeyi kendisinin yazdığı ve imzaladığını ikrar ettiği, ikaleye icap yazısının kendisine zorla, baskı ile ve iradesi sakatlanmak suretiyle yazdırıldığı ya da imzalatıldığı yönünde iddiasının da olmadığı görüldüğünden, Mahkemenin davacının iradesinin fesih olmadığı yönündeki değerlendirmesi dosya kapsamına uygun düşmemiştir.
DAVA: Yukarıda belirtilen kararın istinaf kanun yoluyla incelenmesini davalı vekilinin yasal süre içerisinde istemesi üzerine, Hakim Aynur Çelik tarafından düzenlenen rapor ile dosyadaki tutanak ve belgeler okunduktan sonra gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 20.10.2013 – 26.10.2021 tarihleri arasında güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, son maaşının 3.730,00 TL olup Yapı Kredi Bankasından ödendiğini, davalının davacıyı Kod 25’ten çıkarıp ihbar tazminatı ödediğini, kendi isteği ile iş akdini fesheden işçiye ihbar tazminatı ödenemeyeceğini, iş akdinin işveren tarafından geçersiz olarak feshedildiğini iddia ederek, fesih işleminin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine ve mali sonuçlarına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, yetkili Mahkemenin davalının ikametgahı olan İstanbul Anadolu İş Mahkemeleri olduğunu, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, davacının son dönem ücretinin aylık brüt 3.730,00 TL olduğunu, davacının iş akdi ikale sözleşmesi ile sona erdiğini, davacının 26.10.2021 tarihli dilekçesi ile çalışma saatleri kendisine uymadığından haklarını alarak ayrılmak istediğini ve gereğinin yapılmasını talep ettiğini, davacının bu talebi üzerine iş akdinin ikale yoluyla karşılıklı anlaşılarak sona erdiğini, davacının bu nedenle iş güvencesi hükümlerinden yararlanması mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, “1-Davanın KABULÜ ile,
a) Davalı tarafça davacının iş akdinin feshine ilişkin işlemin geçersizliğinin TESPİTİNE ve davacının İŞE İADESİNE,
b) Davacının yasal süre içerisinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içerisinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının, davacının kıdemi ve fesih nedeni dikkate alınarak takdiren davacının5 aylık brüt ücreti tutarı olan brüt 18.650,00 TL olarak belirlenmesine,
c)Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakları tutarı olan brüt16.799,80 TL + net 724,44 TL AGİ’nin davalıdan tahsili gerektiğine, ” karar verilmiştir.
İstinaf kanun yoluna başvuran davalı vekili, yerel Mahkemenin davacının iş akdinin feshi hususunda hatalı değerlendirme yaptığını, davacının kendi el yazısı ile yazmış olduğu anlaşmalı fesih yazısında mevcut çalışma saatlerinin artık kendisine uymadığını belirterek haklarını alarak 26.10.2021 tarihi itibari ile ayrılmak istediğini belirttiğini, akabinde müvekkili şirket ile arasında akdedilen “İş Sözleşmesinin Karşılıklı Anlaşma Yoluyla Sona Erdirilmesi ve Sona Ermenin Sonuçlarına İlişkin Protokol” gereğince iş akdinin ikale yoluyla sonlandırıldığını, bu doğrultuda davacıya kendisinin de ikrar ettiği üzere tüm hak ve alacaklarının ödendiğini, bu nedenle davacının işe iade talepli dava açmasında herhangi bir hukuki yararının bulunmadığını, her ne kadar yerel Mahkemece, davacının mezkur fesih dilekçesinin gerçek iradesini yansıtmadığına yönelik değerlendirme yapılmışsa da davacının yaşı ve eğitimi gözetildiğinde el yazısı ile yazacağı ve imza altına alacağı belgelerin ne gibi bir sonuç doğuracağı ve hukuki niteliğinin neler olabileceği hususunda sorumluluk alabilecek vasfa haiz olduğunu, ikale sözleşmesi uyarınca davacının iş akdinin feshedildiği müvekkil şirket tarafından ispatlanmış olup davacıya tüm hak ve alacaklarının ödendiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirket aleyhine hükmedilen tazminatların hatalı ücret tespiti üzerinden hesaplandığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE:
İstinaf incelemesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine ilişkin nedenler re’sen nazara alınarak yapılmıştır.
Sigorta kaydına göre davacının, davaya konu işyerinde 19.09.2013 – 26.10.2021 tarihleri arasında çalışması bulunmaktadır.
Taraflar arasındaki iş ilişkisinin bozma sözleşmesi (ikale) yoluyla sona erip ermediği hususu temel uyuşmazlığı oluşturmaktadır.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12.09.2018 tarih, 2018/10044 Esas – 2018/18478 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi; bozma sözleşmesi (ikale) yasalarımızda düzenlenmiş değildir. Yargıtayın bir kararında, sözleşme özgürlüğünün bir sonucu olarak daha önce kabul edilen bir hukuki ilişkinin sona erdirilmesinin de mümkün olduğu, sözleşmenin doğal yoldan sona ermesi dışında tarafların akdi ilişkiyi sona erdirebilecekleri açıklanmış ve bu işlemin adı ikale olarak belirtilmiştir.
İşçi ve işveren iradelerinin fesih konusunda birleşmesi, bir taraf feshi niteliğinde değildir. İş Kanununda bu fesih türü yer almasa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren bir açıklamanın (icap) ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olur.
Bozma sözleşmesinde icapta, iş ilişkisi karşı tarafın uygun irade beyanı ile anlaşmak suretiyle sona erdirmeye yönelmiştir. Bu sebeple, ikale sözleşmesi akdetmeye yönelik icap, fesih olarak değerlendirilip, feshe tahvil edilemez (Kılıçoğlu/Şenocak: İş Güvencesi Hukuku, İstanbul 2007 s.99)
Bu anlamda bozma sözleşmesinin şekli, yapılması, kapsam ve geçerliliği Borçlar Kanunu hükümlerine göre saptanacaktır. Bozma sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 30, 36, 37 ve 38. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin bozma sözleşmeleri yönünden titizlikle ele alınması gerekir. Bir işçinin bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunmasının ardından işveren feshi haline özgü iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak istemesi ve yasa gereği en çok bir ay içinde işe iade davası açmış olması düşündürücüdür.
İş ilişkisini taraflardan her birinin bozucu yenilik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu yola gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri üzerinde de durmak gerekir. Her şeyden önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin, karşılıklı anlaşma yoluyla fesih gibi gösterilmesi suretiyle iş güvencesi hükümlerinin dolanılması şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla irade fesadı denetimi dışında tarafların bozma sözleşmesi yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın işçiden gelmesi ile işverenden gelmesine göre ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak ele alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere ikale teklifi işçiden de işverenden de gelebilir. Teklifin işçiden gelmesi halinde genel olarak “tüm yasal haklarımın ödenmesi kaydıyla iş sözleşmesinin davalı şirket tarafından feshedilmesi” istenmektedir. Yani şart içermeden “istifa ediyorum” kelimesi genel olarak kullanılmaz ve tazminatları ödenerek feshin işverence yapılması talep edilebilir. Burada ikalenin oluştuğu konusunda hiçbir tereddüt yaşanmaz. İkale teklifi işçi tarafından yapıldığında ek menfaat temini gerekmemektedir. Ancak aksi kararlaştırılmışsa geçerlidir.
Davacı, şirkete hitaben kendi el yazısı ve imzasını içeren dilekçesi; “19.09.2013 tarihinden bu yana koruma ve güvenlik personeli olarak çalışmaktayım. Mevcut çalışma saatlerinin artık tarafıma uymamasından olayı haklarımı alarak 26.10.2021 tarihi itibariyle ayrılmak istiyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim” şeklindedir.
Davacının bu talebine istinaden taraflar arasında iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdirilmesi ve sonuçlarına ilişkin protokol düzenlenmiştir. Buna göre 36.209,70 TL brüt kıdem tazminatı, 932,48 TL brüt yıllık izin, 9.000,00 TL brüt ek ödeme olmak üzere toplam 46.150,31 TL net davacıya ödeme yapılması yönünde anlaşmaya varılmış ve bu miktar davacıya ait Yapı Kredi Bankası hesabına ödenmiştir.
İncelemeye konu olayda, ikale sözleşmesi teklifinin davacıdan geldiği, davacının kıdemi ve statüsü itibariyle kendi el yazısı ile yazdığı, imzaladığı dilekçenin anlam ve sonuçlarını anlayabilecek konumda olduğu, 09/08/2022 tarihli celsede ise işten ayrılmak istediğine dair dilekçeyi kendisinin yazdığı ve imzaladığını ikrar ettiği, ikaleye icap yazısının kendisine zorla, baskı ile ve iradesi sakatlanmak suretiyle yazdırıldığı ya da imzalatıldığı yönünde iddiasının da olmadığı görüldüğünden, Mahkemenin davacının iradesinin fesih olmadığı yönündeki değerlendirmesi dosya kapsamına uygun düşmemiştir.
Bu çerçevede, taraflar arasındaki iş akdinin ikale sözleşmesi nedeniyle sona erdiği, davacının alacaklarının ödenmediği yönünde iddiasının da bulunmadığı hususu gözetildiğinde davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararının HMK’nin 353/1-b-2. maddesi gereğince kaldırılarak yeniden esas hakkında davanın reddi yönünde aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı;
A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İzmir 15. İş Mahkemesinin 18.10.2022 tarih ve 2021/379 Esas – 2022/343 Karar sayılı kararının, düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere HMK’nin 353/1-b.2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile 120,60 TL noksan harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Yaptığı yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 31,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5– 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-İleride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere suçüstü ödeneğinden karşılandığı anlaşılan 680,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
B-1-Ödediği istinaf karar ve ilam harcının isteği halinde davalıya iadesine,
2-Davalı tarafından yapılan 286,70 TL istinaf kanun yolu yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
3-Artan istinaf gider avansının HMK’nin 333/1. maddesi uyarınca davalıya iadesine,
4-HMK’nin 359/4. maddesi gereğince, kararın tebliği ile, 302/5. maddesi gereğince, harç tahsil müzekkeresi yazılması ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme ve değerlendirme sonunda, 7036 sayılı Kanunun 8/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 25.04.2023 günü oy birliği ile karar verildi.